English    Türkçe    فارسی   

5
3440-3464

  • Esirgeyici, yoksulları korur, adaletli, altınlar, inciler bağışlayıcı, deryadil bir adamdı. 3440
  • Erlerin padişahı, inanmış adamların beyi, yol bilir,sırdan anlar, dostlarını görür gözetir bir zattı.
  • İsa'nın zamanı, Mesih'in devriydi. Halkın gönlünü alan, kimseyi incitmemeye gayret eden o güzel beye,
  • Bir gece ansızın konuk geldi. O konuk da onun gibi hoş ve iyi bir beydi.
  • Neşelensinler diye şarap içmek istediler. O zaman şarap helâldi.
  • Şarapları azdı, dedi ki: Köle, yürü, testiyi doldur,bize şarap getir. 3445
  • Filân keşişte halis şarap var. Ondan al da canımız, ileri gelenlerin derdinden de halâs olsun, halkın derdinden de.
  • O keşişin şarabının bir katrası, binlerce testi, binlerce küp şarabın yaptığını yapar.
  • O şarapta gizli bir maya var, nitekim bazı erler vardır ki aba altında sultandır onlar.
  • Sen, paramparça hırkaya az bak. Anlaşılmasın diye altının da yüzünü karartırlar.
  • Lâal, görünüşte buğulu görünür ama kötü göz,onu beğenmesin diyedir bu. 3450
  • Hazine ve mücevherat, ev içinde olur mu hiç? hazineler, daima yıkık yerlerdedir.
  • Adem'in hazinesi de yıkık yere gömülmüştü de bu yüzden o melun Şeytan’ın gözü,onu görmedi.
  • O, toprağa hor baktı. Fakat can, ona bu toprak, sana bir set olmuştur demedeydi.
  • Köle, iki testi alıp yola düştü. Derhal keşişlerin manastırına vardı.
  • Altını verip o altın gibi şarabı aldı. Taşı verip karşılığında gevheri satın aldı. 3455
  • O şarabi ki padişahların başına sıçrar da sakinin başına altın taç koyarlar.
  • O şarabi ki fitneler, kargaşalıklar çıkarır, kullarla padişahları birbirine katar.
  • O şarabi ki kemikleri eritir de tamamiyle can yapar, o zaman tahtayla taht bir olur.
  • Ayıkken kulla padişah suyla yağ gibidir ama sarhoşluk vaktinde tendeki cana dönerler.
  • Heriseye benzerler, artık farkları kalmaz. Fakat bu makama varıp gark olmıyan bunu fark edemez. 3460
  • İşte o köle, bu çeşit şarap almış, o adı sanı güzel beyin köşküne gitmekteydi.
  • Yolda gamlar görmüş, beyni kuru, belâlara bürünmüş bir zahit, önüne çıkıverdi.
  • Zahidin bedeni, gönül ateşleriyle yanmış, evini Tanrı'dan başka her şeyden silip süpürmüştü.
  • Nice çaresiz mihnetlere uğramış, binlerce dağlar üstüne dağlar yakmıştı.