- Benden kaçıp da bir katı taşın içine girse, gizlense yine onu tutar, o taşın içinden çıkarırım.
- گر رود در سنگ سخت از کوششم ** از دل سنگش کنون بیرون کشم
- Ona bir kılıç çalayım da bütün kaltabanlara ibret olsun! 3560
- من برانم بر تن او ضربتی ** که بود قوادکان را عبرتی
- Herkese yobazlık satsın, bu yetmiyormuş gibi bir de bize satmaya kalkışsın ha! Onun da cezasını şimdicik vereceğim, onun gibi yüz tanesinin de.
- با همه سالوس با ما نیز هم ** داد او و صد چو او این دم دهم
- Öyle kızmış, öyle kan dökülücüğü tutmuş ki ağzından ateş püskürüyordu.
- خشم خونخوارش شده بد سرکشی ** از دهانش می بر آمد آتشی
- Zahidin komşulariyle şefaatçilerinin ikinci defa olarak beyin eline, ayağına kapanarak yalvarmaları
- دو بار دست و پای امیر را بوسیدن و لابه کردن شفیعان و همسایگان زاهد
- O şefaatçiler, onun o hay hayına karşı birçok defalar elini, ayağını öpüp,
- آن شفیعان از دم هیهای او ** چند بوسیدند دست و پای او
- Dediler ki: A beyim, sana kin gütmek yaraşmaz. Şarap dökülüp gittiyse ne çıkar? Sen şarapsız da hoşsun.
- کای امیر از تو نشاید کین کشی ** گر بشد باده تو بیباده خوشی
- Şarap, neşe sermayesini senden alır. Suyun letafeti senin letafetine imrenir. 3565
- باده سرمایه ز لطف تو برد ** لطف آب از لطف تو حسرت خورد
- Padişahlık et, ey merhamet sahibi, ey kerem sahibinin oğlu, kerem sahibinin oğlu kerem sahibi bağışla.
- پادشاهی کن ببخشش ای رحیم ** ای کریم ابن الکریم ابن الکریم
- Her şarap, bu boya, bu yüze kuldur. Bütün sarhoşlar sana haset ederler.
- هر شرابی بندهی این قد و خد ** جمله مستان را بود بر تو حسد
- Senin, gül renkli şaraba hiç ihtiyacın yok. Gül rengini bırak, gül renklilik sensin zaten.
- هیچ محتاج می گلگون نهای ** ترک کن گلگونه تو گلگونهای
- Ey zühre'ye benziyen yüzü kuşluk güneşi olan, ey rengine karşı gül rengi yoksul bir hale gelen bey,
- ای رخ چون زهرهات شمس الضحی ** ای گدای رنگ تو گلگونهها
- Şarap, küpte gizlice senin yüzünün iştiyakiyle kaynayıp coşar. 3570
- باده کاندر خنب میجوشد نهان ** ز اشتیاق روی تو جوشد چنان
- Sen baştanbaşa denizsin, ıslaklığı ne istersin ki? Sen, tamamiyle varlıksın, yokluğu ne ararsın ki?
- ای همه دریا چه خواهی کرد نم ** وی همه هستی چه میجویی عدم
- Ey parlak ay, tozu ne yapacaksın? Ay bile, senin yüzüne bakar da sararır.
- ای مه تابان چه خواهی کرد گرد ** ای که مه در پیش رویت رویزرد
- Sen hoşsun, güzelsin, her türlü hoşluğun madenisin. Neden şaraba minnet edersin ki?
- تاج کرمناست بر فرق سرت ** طوق اعطیناک آویز برت
- Başında "Biz insan oğullarını ululadık" tacı, boynunda "Biz sana kevser ırmağını verdik" gerdanlığı var.
- تو خوش و خوبی و کان هر خوشی ** تو چرا خود منت باده کشی
- İnsan cevherdir, gök ona arazdır. Her şey fer'idir, her şeyden maksat odur. 3575
- جوهرست انسان و چرخ او را عرض ** جمله فرع و پایهاند و او غرض
- Ey akıllar, tedbirler, fikirler kulu kölesi olan bey, mademki böylesin, kendini neden böyle ucuza satıyorsun?
- ای غلامت عقل و تدبیرات و هوش ** چون چنینی خویش را ارزان فروش
- Sana hizmet etmek, bütün varlık âlemine farzdır. Bir cevher, neden arazdan ihsan ister ki?
- خدمتت بر جمله هستی مفترض ** جوهری چون نجده خواهد از عرض
- Yazıklar olsun, kitaplardan bilgi arıyorsun ha, helvadan zevk istiyorsun ha!
- علم جویی از کتبها ای فسوس ** ذوق جویی تو ز حلوا ای فسوس
- Bir bilgi denizisin ki bir ıslaklıkta gizlenmiş; bir âlemsin ki üç arşın boyunda bir bedene bürünmüş!
- بحر علمی در نمی پنهان شده ** در سه گز تن عالمی پنهان شده
- Şarap nedir, güzel ses ve çalgı dinlemek, yahut bir güzelle buluşmak nedir ki sen onlardan bir neşe, bir menfaat ummadasın! 3580
- می چه باشد یا سماع و یا جماع ** تا بجویی زو نشاط و انتفاع
- Hiç güneş, bir zerreden borç ister mi, hiç zühre yıldızı, bir küçücük küpten şarap diler mi?
- آفتاب از ذرهای شد وام خواه ** زهرهای از خمرهای شد جامخواه
- Sen keyfiyeti bilinmez bir cansın keyfiyet âlemine hapsedilmişsin. Sen bir güneşsin, bir ukdeye tutulmuşsun: işte bu, sana yakışmaz, yazık!
- جان بیکیفی شده محبوس کیف ** آفتابی حبس عقده اینت حیف
- Beyin tekrar onlara cevap vermesi
- باز جواب گفتن آن امیر ایشان را
- Bey dedi ki: Hayır hayır.. Ben, o şarabın adamıyım. Ben, bu hoşluktan alınan zevke kanaat edemem.
- گفت نه نه من حریف آن میم ** من به ذوق این خوشی قانع نیم