Hiç de hoş olmayan dost, onun kolunu kanadını bağlamıştı. Fakat o, aslında yüceydi.
یار ناخوش پر و بالش بسته بود ** ورنه او در اصل بس برجسته بود
"Yeryüzüne inin" sesi gelince onu Harut gibi baş aşağı asakodu.
چون عتاب اهبطوا انگیختند ** همچو هاروتش نگون آویختند
Harut, gökteki meleklerdendi, bir azar yüzünden öylece asılı kaldı.3620
بود هاروت از ملاک آسمان ** از عتابی شد معلق همچنان
Baş aşağı asılı kalmasının sebebi, baştan çıkması, kendisini baş sanması ve yalnızca öne geçmeye kalkışmasıydı.
سرنگون زان شد که از سر دور ماند ** خویش را سر ساخت و تنها پیش راند
Sepet, kendisini suyla dolu görünce nazlandı, istiğnaya girişti de sudan çekildi hani.
آن سپد خود را چو پر از آب دید ** کر استغنا و از دریا برید
Fakat ciğerinde bir katrecik suyu bile kalmadı. Bunun üzerine deniz, acıdı da onu tekrar davet etti.
بر جگر آبش یکی قطره نماند ** بحر رحمت کرد و او را باز خواند
Denizden sebepsiz bir hizmet karşılığı olmaksızın rahmet gelir. Bu, ne kutlu andır.
رحمتی بیعلتی بیخدمتی ** آید از دریا مبارک ساعتی
Tanrı hakkı için denizin etrafında dönüp dolaşmak, denizde gezenlerin yüzleri, sarı olsa bile aldırış etmemek gerek.3625
الله الله گرد دریابار گرد ** گرچه باشند اهل دریابار زرد
Denizin etrafında dönüp dolaşmak ki Tanrı’nın lûtfu, bağışlaması gelip çatıversin de sararmış yüz, bir mücevher bularak kızarsın.
تا که آید لطف بخشایشگری ** سرخ گردد روی زرد از گوهری
Yüzün sarı rengi, renklerin en iyisidir. Çünkü o yüze kavuşmayı beklemektedir.
زردی رو بهترین رنگهاست ** زانک اندر انتظار آن لقاست
Fakat bir adamın yüzünde parlayıp duran kırmızılık, o adamın canının, bulunduğuna kani olmasındandır.
لیک سرخی بر رخی که آن لامعست ** بهر آن آمد که جانش قانعست
Halbuki insanı zayıflatan, alçaltan, sarartıp solduran tamahtır. Bu solgunluk ve arıklık, bedene ait illetlerden değildir.
که طمع لاغر کند زرد و ذلیل ** نیست او از علت ابدان علیل
Hastalıksız bir sarı yüz görse Calinas'un bile aklı şaşar.3630
چون ببیند روی زرد بیسقم ** خیره گردد عقل جالینوس هم
Fakat tamahı bağladın mı Tanrı nurlarına dalarsın. Mustafa, bunun için "Tamaha düşenin nefsi alçalır" demiştir.
چون طمع بستی تو در انوار هو ** مصطفی گوید که ذلت نفسه
Gölgesiz nur, lâtiftir, yücedir. Kafes kafes vuran nura, bir kalburdan aksetmededir. O kafes şeklindeki gölge, kalburun gölgesidır.
نور بیسایه لطیف و عالی است ** آن مشبک سایهی غربالی است
Âşıklar, bedenlerinin çıplak olmasını isterler. Fakat erkekliği olmıyana ha elbise olmuş, ha olmamış!
عاشقان عریان همیخواهند تن ** پیش عنینان چه جامه چه بدن
O ekmek ve sofra, oruçlulara çıkar. At sineğine çorba nedir, tencere ne?
روزهداران را بود آن نان و خوان ** خرمگس را چه ابا چه دیگدان
Padişahın Eyaz'a, halini söyle de müşküle düşenlerle seni kınayanların müşküllerini hallet. Onları bu müşkülde bırakmak erlik değildir diye bir kere daha emretmesi
دگربار استدعاء شاه از ایاز کی تاویل کار خود بگو و مشکل منکران را و طاعنان را حل کن کی ایشان را در آن التباس رها کردن مروت نیست
Bu söz, hadde hesaba sığmaz... Ey Eyaz, sen şimdi ahvalini söyle.3635
این سخن از حد و اندازهست بیش ** ای ایاز اکنون بگو احوال خویش
Senin ahvalin, bir yenilik madeninden meydana gelmede. Sen bu hallere nasıl razı olabilirsin ki?
هست احوال تو از کان نوی ** تو بدین احوال کی راضی شوی
Hadi, o güzel hallerini anlat da şu beş duyguyla altı cihet ahvalinin başına toprak saç!
هین حکایت کن از آن احوال خوش ** خاک بر احوال و درس پنج و شش
iç ahvali, söze gelmiyorsa sana tek ve çift perdesi altında dış halini söyleyeyim:
حال باطن گر نمیآید بگفت ** حال ظاهر گویمت در طاق وجفت
Bil ki sevgilinin lûtfiyle ölümün acılıkları bile cana şeker kamışından daha hoş gelmede.
که ز لطف یار تلخیهای مات ** گشت بر جان خوشتر از شکرنبات
O tatlı nebattan denize bir toz uçsa denizin tuzluluğu kalmaz, baştanbaşa tatlılaşır.3640
زان نبات ار گرد در دریا رود ** تلخی دریا همه شیرین شود
Ey emniyetli dost, bunun gibi yüz binlerce haller gelir, sonra yine geldiği gibi gayp âlemine gider.
صدهزار احوال آمد همچنین ** باز سوی غیب رفتند ای امین
Her günün hali, düne benzer. Ahval, ırmak gibi akar durur, onu bağlıyacak hiçbir şey yoktur.
حال هر روزی بدی مانند نی ** همچو جو اندر روش کش بند نی