- Bizim yatağımızı kapı yanına yap, konuğun yatağını da öbür tarafa. 3650
- پستر ما را بگستر سوی در ** بهر مهمان گستر آن سوی دگر
- Kadın, olur iki gözümün nuru, baş üstüne. Hizmetler eder, güler yüz gösteririm, merak etme dedi.
- گفت زن خدمت کنم شادی کنم ** سمع و طاعه ای دو چشم روشنم
- Yatakları yaptı, sünnet düğününe gitti.
- هر دو پستر گسترید و رفت زن ** سوی ختنهسور کرد آنجا وطن
- Yüce konuk, kadının kocasiyle kaldı. Geceleyin kuru, yaş bir çerez çıkardı.
- ماند مهمان عزیز و شوهرش ** نقل بنهادند از خشک و ترش
- Yediler, içtiler. O iki temiz adam, gece geç vakte kadar oturup konuştular, gece yarısına dek iyi kötü, başlarından geçenleri anlattılar.
- در سمر گفتند هر دو منتجب ** سرگذشت نیک و بد تا نیم شب
- Çerezden, konuşup görüşmeden sonra konuk, uykusuzluktan kalktı, kapı yanındaki yatağa girip yattı. 3655
- بعد از آن مهمان ز خواب و از سمر ** شد در آن پستر که بد آن سوی در
- Adam, utancından ona bir şey diyemedi, canım, senin yatağın bu taraftaki.
- شوهر از خجلت بدو چیزی نگفت ** که ترا این سوست ای جان جای خفت
- Sen yatıp uyuyasın diye yatağı, şuraya serdik diye bir söz söyleyemedi.
- که برای خواب تو ای بوالکرم ** پستر آن سوی دگر افکندهام
- Karısiyle kararlaştırdıklarının aksine, konuk için serilen yatağa girdi, öbür yatakta da konuk yatıp uyudu.
- آن قراری که به زن او داده بود ** گشت مبدل و آن طرف مهمان غنود
- O gece şiddetli bir yağmur başladı. Bulutların çokluğu, hayret verecek bir derecedeydi.
- آن شب آنجا سخت باران در گرفت ** کز غلیظی ابرشان آمد شگفت
- Kadın gelince konuk öbür taraftadır, kapı yanında yatan kocamdır diye, 3660
- زن بیامد بر گمان آنک شو ** سوی در خفتست و آن سو آن عمو
- Anadan doğma soyunup yorganın altına girdi, konuğu birkaç kere de istekle öptü.
- رفت عریان در لحاف آن دم عروس ** داد مهمان را به رغبت چند بوس
- Dedi ki: Hani bir şeyden korkuyordum ya. Başıma geldi mi geldi, geldi mi geldi.
- گفت میترسیدم ای مرد کلان ** خود همان آمد همان آمد همان
- Yağmur, çamur yüzünden konuk kakıldı kaldı. Beylik sabunu gibi elinden çıkmasına imkân yok.
- مرد مهمان را گل و باران نشاند ** بر تو چون صابون سلطانی بماند
- Bu yağmur çamurda o, nerden gidecek? Başına canına andolsun, adam başımıza kaldı!
- اندرین باران و گل او کی رود ** بر سر و جان تو او تاوان شود
- Konuk, bu sözleri duyunca hemen sıçrayıp dedi ki: Kadın bırak beni. Ayakkabımı ver benim, çamurdan korkum yok. 3665
- زود مهمان جست و گفت این زن بهل ** موزه دارم غم ندارم من ز گل
- Ben gidiyorum, Allah size hayırlar versin. Yolculukta can, bir an bile eğlenmez.
- من روان گشتم شما را خیر باد ** در سفر یک دم مبادا روح شاد
- Yolcu, derhal geldiği yere dönmeli. Bir yerde kalıp eğlenmek, yol keser.
- تا که زوتر جانب معدن رود ** کین خوشی اندر سفر رهزن شود
- Kadın, o soğuk sözü söylediğine pişman oldu. Çünkü o eşsiz mihman ürküp yola düşüyordu.
- زن پشیمان شد از آن گفتار سرد ** چون رمید و رفت آن مهمان فرد
- Kadın, lütfen, hoş gör, ben şaka olsun diye söyledim deyip.
- زن بسی گفتش که آخر ای امیر ** گر مزاحی کردم از طیبت مگیر
- Secdeler etti, bir hayli yalvarıp sızlandı ama fayda etmedi. Konuk, yola düşüp bunları hasret bıraktı. 3670
- سجده و زاری زن سودی نداشت ** رفت و ایشان را در آن حسرت گذاشت
- Bu yüzden adam da yasa battı, kadın da. Çünkü artık o konuğun yüzünü, leğendeki akisten değil, kendi yüzünden görmüşlerdi.
- جامه ازرق کرد زان پس مرد و زن ** صورتش دیدند شمعی بیلگن
- Konuk gitmede, ova, konuğun miriyle cennet gibi aydınlanmadaydı.
- میشد و صحرا ز نور شمع مرد ** چون بهشت از ظلمت شب گشته فرد
- Adam, bundan sonra bu işin derdinden utancından evini konuk evi haline soktu.
- کرد مهمان خانه خانهی خویش را ** از غم و از خجلت این ماجرا
- Fakat kadının gönlünde de, erkeğin gönlünde de o konuğun hayali, her an derdi ki:
- در درون هر دو از راه نهان ** هر زمان گفتی خیال میهمان