English    Türkçe    فارسی   

5
3694-3718

  • Ey yaradanım, beni o belânın şerrinden sakla bekle. O yüzden gelecek ihsanları bana haram etme, beni o lûtuflara kavuştur.
  • که اعذنی خالقی من شره  ** لا تحرمنی انل من بره 
  • Rabbim, uğradığım belâlara karşı lütfet de şükredeyim, geçip giderse ona hasret çekmeyeyim de. 3695
  • رب اوزعنی لشکر ما اری  ** لا تعقب حسرة لی ان مضی 
  • O suratı asık derdi koru. O acılığı şeker gibi tatlı say.
  • آن ضمیر رو ترش را پاس‌دار  ** آن ترش را چون شکر شیرین شمار 
  • Bulutun da görünüşte yüzü asıktır ama gül bahçesini bezer, çalı çırpıyı kırar.
  • ابر را گر هست ظاهر رو ترش  ** گلشن آرنده‌ست ابر و شوره‌کش 
  • Gamı bulut gibi bil de o asık suratlıya pek surat asmaya kalkışma.
  • فکر غم را تو مثال ابر دان  ** با ترش تو رو ترش کم کن چنان 
  • Belki o inci, elindedir, olur ya, Onun için çalış çabala da senden razı olsun.
  • بوک آن گوهر به دست او بود  ** جهد کن تا از تو او راضی رود 
  • Hattâ böyle olmasa bile bu huyu âdet edinir, o güzelim huyla huylanır, o huyu artırırsın da, 3700
  • ور نباشد گوهر و نبود غنی  ** عادت شیرین خود افزون کنی 
  • Başka yerlerde de böyle hareket edersin ve bir gün birdenbire muhtaç olduğun şeye erişiverirsin.
  • جای دیگر سود دارد عادتت  ** ناگهان روزی بر آید حاجتت 
  • Neşene mâni olan düşünce, Tann'nın emriyle, Tanrı'nın hikmetiyle gelir.
  • فکرتی کز شادیت مانع شود  ** آن به امر و حکمت صانع شود 
  • Sen ona felâket deme delikanlım. Belki bir yıldızdır, belki kutluluk kıranındadır.
  • تو مخوان دو چار دانگش ای جوان  ** بوک نجمی باشد و صاحب‌قران 
  • Sen ona feri deme, asıl tut da onunla daima maksadına eriş,'üstün çık.
  • تو مگو فرعیست او را اصل گیر  ** تا بوی پیوسته بر مقصود چیر 
  • Onu fer'i sayar, muzır tutarsan gözün, aslı gözler durur. 3705
  • ور تو آن را فرع گیری و مضر  ** چشم تو در اصل باشد منتظر 
  • Halbuki bekleyiş, çeşnide zehirdir âdeta. Bu gidişle daima ölüm halinde kalırsın.
  • زهر آمد انتظارش اندر چشش  ** دایما در مرگ باشی زان روش 
  • Onu asıl bil, kucakla da bekleyiş ölümünden kurtul.
  • اصل دان آن را بگیرش در کنار  ** بازره دایم ز مرگ انتظار 
  • Padişahın, Eyaz'a iltifatı
  • نواختن سلطان ایاز را 
  • Ey doğru özlü, daima yalvarıp yakarmada olan Eyaz, doğruluğun, denizden de artıktır, dağdan da!
  • ای ایاز پر نیاز صدق‌کیش  ** صدق تو از بحر و از کوهست بیش 
  • Ne istek zamanı bir hataya düşüyorsun, dağ gibi aklın saman gibi uçuyor..
  • نه به وقت شهوتت باشد عثار  ** که رود عقل چو کوهت کاه‌وار 
  • Ne öfke ve kin zamanı sabrın gevşeyip karar ve sebatını terk ediyor! 3710
  • نه به وقت خشم و کینه صبرهات  ** سست گردد در قرار و در ثبات 
  • Erlik budur işte. Yoksa adam, sakalla, aletle adam olmaz, öyle olsaydı eşeğin aleti erlerin padişahı olurdu.
  • مردی این مردیست نه ریش و ذکر  ** ورنه بودی شاه مردان کیر خر 
  • Tanrı, Kur'anda kimlere er dedi? Nerde bu beden, oraya varacak?
  • حق کرا خواندست در قرآن رجال  ** کی بود این جسم را آنجا مجال 
  • Babacığım, hayvan ruhunun ne değeri var? Kasapların pazarından geç de gör.
  • روح حیوان را چه قدرست ای پدر  ** آخر از بازار قصابان گذر 
  • Yüz binlerce baş, gövde üstüne konmuştur. Değerlerini yağdan, kuyruktan kıyas et.
  • صد هزاران سر نهاده بر شکم  ** ارزشان از دنبه و از دم کم 
  • Orospu olur ki aletin dönüp dolaşması yüzünden aklı fareye döner, şehveti aslana. 3715
  • روسپی باشد که از جولان کیر  ** عقل او موشی شود شهوت چو شیر 
  • Bir babanın, kızına "Kendini koru, kocandan gebe kalma" diye tembihte bulunması
  • وصیت کردن پدر دختر را کی خود را نگهدار تا حامله نشوی از شوهرت 
  • Zengin bir adam vardı. Bu adamın da zühre yanaklı, ay yüzlü, gümüş bedenli bir kızı vardı.
  • خواجه‌ای بودست او را دختری  ** زهره‌خدی مه‌رخی سیمین‌بری 
  • Kız, kendini bildi, babası onu kocaya verdi. Fakat kocası kızın dengi değildi.
  • گشت بالغ داد دختر را به شو  ** شو نبود اندر کفائت کفو او 
  • Kavun, karpuz oldu, sulandı mı yarmazsan telef olur gider.
  • خربزه چون در رسد شد آبناک  ** گر بنشکافی تلف گردد هلاک