English    Türkçe    فارسی   

5
3769-3793

  • Eli bağlı bir kâfirin göz süzmesiyle gemin kırıldı, gark oldun.
  • چون ز چشم آن اسیر بسته‌دست  ** غرقه گشتی کشتی تو در شکست 
  • Erkek aslanlar, saldırdılar mı kılıçlariyle başlar top gibi yerlere yuvarlanır. 3770
  • پس میان حمله‌ی شیران نر  ** که بود با تیغشان چون گوی سر 
  • Erlerin savaşına âşinâ değilsin, böyle bir zamanda kan denizinde nasıl yüzebilirsin sen?
  • کی توانی کرد در خون آشنا  ** چون نه‌ای با جنگ مردان آشنا 
  • Boyunlara inen kılıçların tak tak diye çıkardığı ses, (bir mahalle öteden duyulan) çamaşır dövenlerin tak takını hiçe sayar.
  • که ز طاقاطاق گردنها زدن  ** طاق‌طاق جامه کوبان ممتهن 
  • Nice başsız bedenler, yerlerde çırpınır.. Nice bedensiz başlar, kan denizinde habbelere döner.
  • بس تن بی‌سر که دارد اضطراب  ** بس سر بی‌تن به خون بر چون حباب 
  • İnsanları yok eden yüzlerce er, savaşta atların ayakları altında yok olur gider.
  • زیر دست و پای اسپان در غزا  ** صد فنا کن غرقه گشته در فنا 
  • Sen, bir fareden ürküp uçan bu akılla o savaş safına karışıp nasıl kılıç çekeceksin? 3775
  • این چنین هوشی که از موشی پرید  ** اندر آن صف تیغ چون خواهد کشید 
  • Savaş bu, bulgur aşı değil ki yenlerini sıvayıp girişesin.
  • چالش است آن حمزه خوردن نیست این  ** تا تو برمالی بخوردن آستین 
  • Bulgur aşını kaşıklamaya benzemez, gel de burada kılıcı gör. Bu safta demirden yaratılmış bir Hamza lâzım.
  • نیست حمزه خوردن اینجا تیغ بین  ** حمزه‌ای باید درین صف آهنین 
  • Savaş, öyle hayal gibi bir hayalden ürküp kaçan her yüreksizin işi değil.
  • کار هر نازک‌دلی نبود قتال  ** که گریزد از خیالی چون خیال 
  • Savaş, Türklerin işidir, nazenin kadınların değil. Nazlı nazenin kadınların yeri evdir, eve git sen de!
  • کار ترکانست نه ترکان برو  ** جای ترکان هست خانه خانه شو 
  • Tanrı rahmet etsin, Ayyazi'nin, şehit olma ümidiyle yetmiş kere göğsü açık savaşa girmesi, nihayet küçük savaşta şehit olmadan ümidini kesip büyük savaşa yüz tutması ve halvete girmesi. Bu sırada gazilerin davulunu duyup nefsinin, zincirini sürüyerek savaşa gitmeyi istemesi ve onun bu istek yüzünden nefsini töhmet altına alması
  • حکایت عیاضی رحمه‌الله کی هفتاد غزو کرده بود سینه برهنه بر امید شهید شدن چون از آن نومید شد از جهاد اصغر رو به جهاد اکبر آورد و خلوت گزید ناگهان طبل غازیان شنید نفس از اندرون زنجیر می‌درانید سوی غزا و متهم داشتن او نفس خود را درین رغبت 
  • Ayyazi dedi ki: Tam doksan kere belki yaralanırım diye, 3780
  • گفت عیاضی نود بار آمدم  ** تن برهنه بوک زخمی آیدم 
  • Çırılçıplak savaşa girdim, okların önüne gittim, belki birisi gelir saplanır dedim.
  • تن برهنه می‌شدم در پیش تیر  ** تا یکی تیری خورم من جای‌گیر 
  • Fakat boğaza, yahut can alacak bir yere ok isabeti, devlet sahibi bir şehitten başkasına nasip olmuyor.
  • تیر خوردن بر گلو یا مقتلی  ** در نیابد جز شهیدی مقبلی 
  • Vücudumda yaralanmadık bir tek yer yok. Bedenim, oktan kalbur gibi delik deşik oldu.
  • بر تنم یک جایگه بی‌زخم نیست  ** این تنم از تیر چون پرویز نیست 
  • Fakat bu ne yiğitlik, ne de zekâ işi. Baht işi bu, Bir türlü can alacak bir yerime ok isabet etmedi.
  • لیک بر مقتل نیامد تیرها  ** کار بخت است این نه جلدی و دها 
  • Şehitliğin kısmet olmadığını anlayınca halvete gittim, çileye girdim. 3785
  • چون شهیدی روزی جانم نبود  ** رفتم اندر خلوت و در چله زود 
  • Kendimi büyük savaşa attım, riyazata, zayıflamaya koyuldum.
  • در جهاد اکبر افکندم بدن  ** در ریاضت کردن و لاغر شدن 
  • Halvetteyken kulağıma gazilerin savaşa giderken çaldıkları davul sesleri geldi.
  • بانگ طبل غازیان آمد به گوش  ** که خرامیدند جیش غزوکوش 
  • Sabah çağıydı, can kulağımla duydum, nefsim, içimden seslendi.
  • نفس از باطن مرا آواز داد  ** که به گوش حس شنیدم بامداد 
  • Kalk, savaş zamanı geldi, yürü. Kendini savaşa at.
  • خیز هنگام غزا آمد برو  ** خویش را در غزو کردن کن گرو 
  • Dedim ki: Ey vefasız habis nefis, savaşa meyletme nerde, sen nerdesin? 3790
  • گفتم ای نفس خبیث بی‌وفا  ** از کجا میل غزا تو از کجا 
  • Ey nefis, doğru söyle, bu hilebazlık, nedir? Yoksa şehvete düşkün nefis, ibadete yanaşmaz bile.
  • راست گوی ای نفس کین حیلت‌گریست  ** ورنه نفس شهوت از طاعت بریست 
  • Doğru söylemezsen üstüne saldırır, seni riyazatla adamakıllı sıkar, sıkıştırırım.
  • گر نگویی راست حمله آرمت  ** در ریاضت سخت‌تر افشارمت 
  • O anda nefsim, içimden seslendi, dilsiz, ağızsız, fasih bir surette söz söylemekteydi:
  • نفس بانگ آورد آن دم از درون  ** با فصاحت بی‌دهان اندر فسون