Birisinin elinde kırk kuruşu vardı. Her gece birini denize atardı.3815
آن یکی بودش به کف در چل درم ** هر شب افکندی یکی در آب یم
Bu suretle de nefsine iyice eziyet etmek, yavaşlıkla onun can çekişmesini uzatmak isterdi.
تا که گردد سخت بر نفس مجاز ** در تانی درد جان کندن دراز
Müslümanlarla savaşa gider, onlar düşmandan yüz döndürseler bile o geri dönmezdi.
با مسلمانان بکر او پیش رفت ** وقت فر او وا نگشت از خصم تفت
Bir kere daha yaralanır, onu da bağlardı. Belki yirmi kere bedeninde mızrak ve ok kırılırdı.
زخم دیگر خورد آن را هم ببست ** بیست کرت رمح و تیر از وی شکست
Bu suretle savaşa savaşa nihayet kuvveti bitti, yere düştü. Aşkının doğruluğuyla doğruluk makamına ulaştı.
بعد از آن قوت نماند افتاد پیش ** مقعد صدق او ز صدق عشق خویش
Doğruluk, can vermektir. Kendinize gelin de bu hususta ileri geçin. Kur'an'dan "Erler vardır ki Tanrıyla ettikleri ahdi bozmadılar, ahıtlarına doğrulukla sarıldılar" âyetini okuyun!3820
صدق جان دادن بود هین سابقوا ** از نبی برخوان رجال صدقوا
Mademki bu beden, ruha bir alettir, şu halde bu hakiki ölüm değildir.
این همه مردن نه مرگ صورتست ** این بدن مر روح را چون آلتست
Nice ham kişiler vardır ki görünüşte kanlarını döktüler. Fakat nefisleri diri olarak o tarafa kaçtı.
ای بسا خامی که ظاهر خونش ریخت ** لیک نفس زنده آن جانب گریخت
Aleti kırıldı ama yol kesen diri kaldı. Bindiği at kanlar saçtı ama nefis diri.
آلتش بشکست و رهزن زنده ماند ** نفس زندهست ارچه مرکب خون فشاند
At öldü, yolu aşılmadı. Ancak ham, kötü, perişan bir halde kala kaldı.
اسپ کشت و راه او رفته نشد ** جز که خام و زشت و آشفته نشد
Her kan döken şehit olsaydı öldürülen kâfir de kutlu bir şehit sayılırdı.3825
Nice şehit olmuş güvenilir kişiler de vardır ki dünyada ölürler, şehit olmuşlardır, fakat diri gibi yürür gezerler.
ای بسا نفس شهید معتمد ** مرده در دنیا چو زنده میرود
Yol kesen ruh olmuştur, onun kılıcı olan beden bakidir ve o savaş arayan erin elindedir.
روح رهزن مرد و تن که تیغ اوست ** هست باقی در کف آن غزوجوست
Kılıcı, o kılıçtır, fakat, o adam değil. Fakat bu görünüş, seni şaşırtır.
تیغ آن تیغست مرد آن مرد نیست ** لیک این صورت ترا حیران کنیست
Nefis, değişti mi bu beden kılıcı, ihsan ve lütuflar sahibi Tanrı'nın elindedir.
نفس چون مبدل شود این تیغ تن ** باشد اندر دست صنع ذوالمنن
O öyle bir erdir ki gıdasız, tamamiyle dert. öbür erlik ise toz gibi ortası delik bir şeydir!3830
آن یکی مردیست قوتش جمله درد ** این دگر مردی میانتی همچو گرد
Bîr adamın, Mısır halifesine kâğıda yapılmış bir cariye resmîni göstermesi, halifenin o resme âşık olarak Musul emîrinin cariyesi olan o kızı alıp getirmek üzere bir beyi Musul'a göndermesi, savaşta bu yüzden birçok adamın ölmesi, birçok yerin yıkılıp gitmesi
صفت کردن مرد غماز و نمودن صورت کنیزک مصور در کاغذ و عاشق شدن خلیفهی مصر بر آن صورت و فرستادن خلیفه امیری را با سپاه گران بدر موصل و قتل و ویرانی بسیار کردن بهر این غرض
Bir kovucu, Mısır halifesine, Musul padişahının: huri gibi bir cariyesi olduğunu söyleyip dedi ki:
مر خلیفهی مصر را غماز گفت ** که شه موصل به حوری گشت جفت
Onun bir cariyesi var ki âlemde onun gibi güzel yok.
یک کنیزک دارد او اندر کنار ** که به عالم نیست مانندش نگار
Güzelliğinin haddi yok, söze sığmaz, anlatılmaz ki. işte resmi, şu kâğıtta, bir bak!
در بیان ناید که حسنش بیحدست ** نقش او اینست که اندر کاغذست
O ulu halife, kâğıttaki resmi görünce hayran oldu, elindeki kadeh düştü.
نقش در کاغذ چو دید آن کیقباد ** خیره گشت و جام از دستش فتاد
Derhal Musul'a büyük bir orduyla bir er gönderdi.3835
پهلوانی را فرستاد آن زمان ** سوی موصل با سپاه بس گران
Eğer o ay parçasını sana teslim etmezse orasını tamamiyle yak yık.
که اگر ندهد به تو آن ماه را ** برکن از بن آن در و درگاه را
Verirse bir şey yapma, bırak, yalnız o ay parçasını getir de yeryüzündeyken ayı kucaklayayım dedi.
ور دهد ترکش کن و مه را بیار ** تا کشم من بر زمین مه در کنار
Er, binlerce Rüstem'le, davul ve bayraklarla yola düştü, Musul'a yollandı.
پهلوان شد سوی موصل با حشم ** با هزاران رستم و طبل و علم
Sayısız asker, şehri mahvetmek üzere tarlama çevresine üşüşen çekirgeler gibi oraya üşüştüler.
چون ملخها بیعدد بر گرد کشت ** قاصد اهلاک اهل شهر گشت