Yol kesen ruh olmuştur, onun kılıcı olan beden bakidir ve o savaş arayan erin elindedir.
روح رهزن مرد و تن که تیغ اوست ** هست باقی در کف آن غزوجوست
Kılıcı, o kılıçtır, fakat, o adam değil. Fakat bu görünüş, seni şaşırtır.
تیغ آن تیغست مرد آن مرد نیست ** لیک این صورت ترا حیران کنیست
Nefis, değişti mi bu beden kılıcı, ihsan ve lütuflar sahibi Tanrı'nın elindedir.
نفس چون مبدل شود این تیغ تن ** باشد اندر دست صنع ذوالمنن
O öyle bir erdir ki gıdasız, tamamiyle dert. öbür erlik ise toz gibi ortası delik bir şeydir!3830
آن یکی مردیست قوتش جمله درد ** این دگر مردی میانتی همچو گرد
Bîr adamın, Mısır halifesine kâğıda yapılmış bir cariye resmîni göstermesi, halifenin o resme âşık olarak Musul emîrinin cariyesi olan o kızı alıp getirmek üzere bir beyi Musul'a göndermesi, savaşta bu yüzden birçok adamın ölmesi, birçok yerin yıkılıp gitmesi
صفت کردن مرد غماز و نمودن صورت کنیزک مصور در کاغذ و عاشق شدن خلیفهی مصر بر آن صورت و فرستادن خلیفه امیری را با سپاه گران بدر موصل و قتل و ویرانی بسیار کردن بهر این غرض
Bir kovucu, Mısır halifesine, Musul padişahının: huri gibi bir cariyesi olduğunu söyleyip dedi ki:
مر خلیفهی مصر را غماز گفت ** که شه موصل به حوری گشت جفت
Onun bir cariyesi var ki âlemde onun gibi güzel yok.
یک کنیزک دارد او اندر کنار ** که به عالم نیست مانندش نگار
Güzelliğinin haddi yok, söze sığmaz, anlatılmaz ki. işte resmi, şu kâğıtta, bir bak!
در بیان ناید که حسنش بیحدست ** نقش او اینست که اندر کاغذست
O ulu halife, kâğıttaki resmi görünce hayran oldu, elindeki kadeh düştü.
نقش در کاغذ چو دید آن کیقباد ** خیره گشت و جام از دستش فتاد
Derhal Musul'a büyük bir orduyla bir er gönderdi.3835
پهلوانی را فرستاد آن زمان ** سوی موصل با سپاه بس گران
Eğer o ay parçasını sana teslim etmezse orasını tamamiyle yak yık.
که اگر ندهد به تو آن ماه را ** برکن از بن آن در و درگاه را
Verirse bir şey yapma, bırak, yalnız o ay parçasını getir de yeryüzündeyken ayı kucaklayayım dedi.
ور دهد ترکش کن و مه را بیار ** تا کشم من بر زمین مه در کنار
Er, binlerce Rüstem'le, davul ve bayraklarla yola düştü, Musul'a yollandı.
پهلوان شد سوی موصل با حشم ** با هزاران رستم و طبل و علم
Sayısız asker, şehri mahvetmek üzere tarlama çevresine üşüşen çekirgeler gibi oraya üşüştüler.
چون ملخها بیعدد بر گرد کشت ** قاصد اهلاک اهل شهر گشت
Savaş için her yana Kafdağı gibi mancınıklar kurdurdu.3840
هر نواحی منجنیقی از نبرد ** همچو کوه قاف او بر کار کرد
Oklar yağmur gibi yağmada, mancınıklarla atılan taşlar gök gürler gibi gürlemeye, kılıçlar şimşek gibi çakmaya başlamıştı.
زخم تیر و سنگهای منجنیق ** تیغها در گرد چون برق از بریق
Savaş, tam bir hafta sürdü, kanlar döküldü. Taştan yapılma kale mum gibi eridi, yerle yeksan oldu.
هفتهای کرد این چنین خونریز گرم ** برج سنگین سست شد چون موم نرم
Musul padişahı, bu korkunç savaşı görünce içeriden bir elçi göndererek,
شاه موصل دید پیگار مهول ** پس فرستاد از درون پیشش رسول
Müslümanların kanını dökmekten maksadın ne? Bu şiddetli savaşta ölüp gidiyorlar. Meramın nedir?
که چه میخواهی ز خون مؤمنان ** کشته میگردند زین حرب گران
Maksadın, Musul şehrini almaksa böyle kan dökmeden de olur bu iş.3845
گر مرادت ملک شهر موصلست ** بیچنین خونریز اینت حاصلست
Ben şehirden çıkayım gel, sen gir. Tek mazlumların kanı, seni tutmasın.
من روم بیرون شهر اینک در آ ** تا نگیرد خون مظلومان ترا
Yok, muradın mal, altın ve mücevherse bunu, bu şehirden almak, zaten kolay bir şey dedi.
ور مرادت مال و زر و گوهرست ** این ز ملک شهر خود آسانترست
Müslümanların kanları daha fazla dökülmesin diye Musul padişahının, o cariyeyi halifeye bağışlaması
ایثار کردن صاحب موصل آن کنیزک را بدین خلیفه تا خونریز مسلمانان بیشتر نشود
Elçi, o erin huzuruna gelince er, cariyenin resmîni verdi.
چون رسول آمد به پیش پهلوان ** داد کاغذ اندرو نقش و نشان
Bu kâğıda bak dedi, bunu istiyorum. Derhal teslim etsin, yoksa ben üstünüm.
بنگر اندر کاغذ این را طالبم ** هین بده ورنه کنون من غالبم
Elçi gelip maksadı söyleyince o erkek padişah dedi ki: Bu suret eksik olsun, tez götür.3850
چون رسول آمد بگفت آن شاه نر ** صورتی کم گیر زود این را ببر
Ben, iman ahdında puta tapanlardan değilim. Putun, puta tapanda olması daha doğru.
من نیم در عهد ایمان بتپرست ** بت بر آن بتپرست اولیترست