- Sayısız asker, şehri mahvetmek üzere tarlama çevresine üşüşen çekirgeler gibi oraya üşüştüler.
- چون ملخها بیعدد بر گرد کشت ** قاصد اهلاک اهل شهر گشت
- Savaş için her yana Kafdağı gibi mancınıklar kurdurdu. 3840
- هر نواحی منجنیقی از نبرد ** همچو کوه قاف او بر کار کرد
- Oklar yağmur gibi yağmada, mancınıklarla atılan taşlar gök gürler gibi gürlemeye, kılıçlar şimşek gibi çakmaya başlamıştı.
- زخم تیر و سنگهای منجنیق ** تیغها در گرد چون برق از بریق
- Savaş, tam bir hafta sürdü, kanlar döküldü. Taştan yapılma kale mum gibi eridi, yerle yeksan oldu.
- هفتهای کرد این چنین خونریز گرم ** برج سنگین سست شد چون موم نرم
- Musul padişahı, bu korkunç savaşı görünce içeriden bir elçi göndererek,
- شاه موصل دید پیگار مهول ** پس فرستاد از درون پیشش رسول
- Müslümanların kanını dökmekten maksadın ne? Bu şiddetli savaşta ölüp gidiyorlar. Meramın nedir?
- که چه میخواهی ز خون مؤمنان ** کشته میگردند زین حرب گران
- Maksadın, Musul şehrini almaksa böyle kan dökmeden de olur bu iş. 3845
- گر مرادت ملک شهر موصلست ** بیچنین خونریز اینت حاصلست
- Ben şehirden çıkayım gel, sen gir. Tek mazlumların kanı, seni tutmasın.
- من روم بیرون شهر اینک در آ ** تا نگیرد خون مظلومان ترا
- Yok, muradın mal, altın ve mücevherse bunu, bu şehirden almak, zaten kolay bir şey dedi.
- ور مرادت مال و زر و گوهرست ** این ز ملک شهر خود آسانترست
- Müslümanların kanları daha fazla dökülmesin diye Musul padişahının, o cariyeyi halifeye bağışlaması
- ایثار کردن صاحب موصل آن کنیزک را بدین خلیفه تا خونریز مسلمانان بیشتر نشود
- Elçi, o erin huzuruna gelince er, cariyenin resmîni verdi.
- چون رسول آمد به پیش پهلوان ** داد کاغذ اندرو نقش و نشان
- Bu kâğıda bak dedi, bunu istiyorum. Derhal teslim etsin, yoksa ben üstünüm.
- بنگر اندر کاغذ این را طالبم ** هین بده ورنه کنون من غالبم
- Elçi gelip maksadı söyleyince o erkek padişah dedi ki: Bu suret eksik olsun, tez götür. 3850
- چون رسول آمد بگفت آن شاه نر ** صورتی کم گیر زود این را ببر
- Ben, iman ahdında puta tapanlardan değilim. Putun, puta tapanda olması daha doğru.
- من نیم در عهد ایمان بتپرست ** بت بر آن بتپرست اولیترست
- Elçi, kızı getirince o yiğit er, derhal âşık oldu.
- چونک آوردش رسول آن پهلوان ** گشت عاشق بر جمالش آن زمان
- Aşk bir denizdir, gökyüzü, bu denizde bir köpük. Aşk, Yusuf'un havasına kapılan Zeliha gibi insanı hayran eder.
- عشق بحری آسمان بر وی کفی ** چون زلیخا در هوای یوسفی
- Gönüllerin dönüşünü aşktan bil. Aşk olmasaydı dünya, donar kalırdı.
- دور گردونها ز موج عشق دان ** گر نبودی عشق بفسردی جهان
- Aşk olmasaydı nerden cansız bir şey, nebata girer, onda mahvolurdu; büyüyüp yetişen nebatlar, nerden kendilerini canlılara feda ederlerdi? 3855
- کی جمادی محو گشتی در نبات ** کی فدای روح گشتی نامیات
- Ruh, nasıl olur da o nefese feda olurdu da onun esintisinden Meryem gebe kalırdı?
- روح کی گشتی فدای آن دمی ** کز نسیمش حامله شد مریمی
- Her biri, yerlerinde buz gibi dona kalırdı. Nerden çekirge gibi uçar, gıda arardı ki?
- هر یکی بر جا ترنجیدی چو یخ ** کی بدی پران و جویان چون ملخ
- O yüceliğe âşık olanlar, zerre zerre, fidan gibi yüceliğe koşmadalar.
- ذره ذره عاشقان آن کمال ** میشتابد در علو همچون نهال
- Onların bu koşmaları, "Tanrı'yı teşbih" tir. Can için bedeni temizlemededirler.
- سبح لله هست اشتابشان ** تنقیهی تن میکنند از بهر جان
- O yiğit er de kuyuyu yol sanmış, çorak yerden hoşlanmış, oraya tohum ekmeye kalkışmıştı. 3860
- پهلوان چه را چو ره پنداشته ** شورهاش خوش آمده حب کاشته
- O yatıp uyuyan, rüyada bir hayal görür, onunla buluşur, düşü azar.
- چون خیالی دید آن خفته به خواب ** جفت شد با آن و از وی رفت آب
- Uyanıp kendine gelince görür ki o oyunbazlık, uyanıkken olmamış.
- چون برفت آن خواب و شد بیدار زود ** دید که آن لعبت به بیداری نبود
- Vah der, beyhude yere erlik suyumu zayi ettim, o işveli hayalin işvesine kapıldım.
- گفت بر هیچ آب خود بردم دریغ ** عشوهی آن عشوهده خوردم دریغ