English    Türkçe    فارسی   

5
3840-3864

  • Savaş için her yana Kafdağı gibi mancınıklar kurdurdu. 3840
  • Oklar yağmur gibi yağmada, mancınıklarla atılan taşlar gök gürler gibi gürlemeye, kılıçlar şimşek gibi çakmaya başlamıştı.
  • Savaş, tam bir hafta sürdü, kanlar döküldü. Taştan yapılma kale mum gibi eridi, yerle yeksan oldu.
  • Musul padişahı, bu korkunç savaşı görünce içeriden bir elçi göndererek,
  • Müslümanların kanını dökmekten maksadın ne? Bu şiddetli savaşta ölüp gidiyorlar. Meramın nedir?
  • Maksadın, Musul şehrini almaksa böyle kan dökmeden de olur bu iş. 3845
  • Ben şehirden çıkayım gel, sen gir. Tek mazlumların kanı, seni tutmasın.
  • Yok, muradın mal, altın ve mücevherse bunu, bu şehirden almak, zaten kolay bir şey dedi.
  • Müslümanların kanları daha fazla dökülmesin diye Musul padişahının, o cariyeyi halifeye bağışlaması
  • Elçi, o erin huzuruna gelince er, cariyenin resmîni verdi.
  • Bu kâğıda bak dedi, bunu istiyorum. Derhal teslim etsin, yoksa ben üstünüm.
  • Elçi gelip maksadı söyleyince o erkek padişah dedi ki: Bu suret eksik olsun, tez götür. 3850
  • Ben, iman ahdında puta tapanlardan değilim. Putun, puta tapanda olması daha doğru.
  • Elçi, kızı getirince o yiğit er, derhal âşık oldu.
  • Aşk bir denizdir, gökyüzü, bu denizde bir köpük. Aşk, Yusuf'un havasına kapılan Zeliha gibi insanı hayran eder.
  • Gönüllerin dönüşünü aşktan bil. Aşk olmasaydı dünya, donar kalırdı.
  • Aşk olmasaydı nerden cansız bir şey, nebata girer, onda mahvolurdu; büyüyüp yetişen nebatlar, nerden kendilerini canlılara feda ederlerdi? 3855
  • Ruh, nasıl olur da o nefese feda olurdu da onun esintisinden Meryem gebe kalırdı?
  • Her biri, yerlerinde buz gibi dona kalırdı. Nerden çekirge gibi uçar, gıda arardı ki?
  • O yüceliğe âşık olanlar, zerre zerre, fidan gibi yüceliğe koşmadalar.
  • Onların bu koşmaları, "Tanrı'yı teşbih" tir. Can için bedeni temizlemededirler.
  • O yiğit er de kuyuyu yol sanmış, çorak yerden hoşlanmış, oraya tohum ekmeye kalkışmıştı. 3860
  • O yatıp uyuyan, rüyada bir hayal görür, onunla buluşur, düşü azar.
  • Uyanıp kendine gelince görür ki o oyunbazlık, uyanıkken olmamış.
  • Vah der, beyhude yere erlik suyumu zayi ettim, o işveli hayalin işvesine kapıldım.
  • O yiğit er de beden yiğidiydi, asıl erliği yoktu. O yüzden erlik tohumunu öyle bir kuma saçtı gitti.