- Elçi, kızı getirince o yiğit er, derhal âşık oldu.
- چونک آوردش رسول آن پهلوان ** گشت عاشق بر جمالش آن زمان
- Aşk bir denizdir, gökyüzü, bu denizde bir köpük. Aşk, Yusuf'un havasına kapılan Zeliha gibi insanı hayran eder.
- عشق بحری آسمان بر وی کفی ** چون زلیخا در هوای یوسفی
- Gönüllerin dönüşünü aşktan bil. Aşk olmasaydı dünya, donar kalırdı.
- دور گردونها ز موج عشق دان ** گر نبودی عشق بفسردی جهان
- Aşk olmasaydı nerden cansız bir şey, nebata girer, onda mahvolurdu; büyüyüp yetişen nebatlar, nerden kendilerini canlılara feda ederlerdi? 3855
- کی جمادی محو گشتی در نبات ** کی فدای روح گشتی نامیات
- Ruh, nasıl olur da o nefese feda olurdu da onun esintisinden Meryem gebe kalırdı?
- روح کی گشتی فدای آن دمی ** کز نسیمش حامله شد مریمی
- Her biri, yerlerinde buz gibi dona kalırdı. Nerden çekirge gibi uçar, gıda arardı ki?
- هر یکی بر جا ترنجیدی چو یخ ** کی بدی پران و جویان چون ملخ
- O yüceliğe âşık olanlar, zerre zerre, fidan gibi yüceliğe koşmadalar.
- ذره ذره عاشقان آن کمال ** میشتابد در علو همچون نهال
- Onların bu koşmaları, "Tanrı'yı teşbih" tir. Can için bedeni temizlemededirler.
- سبح لله هست اشتابشان ** تنقیهی تن میکنند از بهر جان
- O yiğit er de kuyuyu yol sanmış, çorak yerden hoşlanmış, oraya tohum ekmeye kalkışmıştı. 3860
- پهلوان چه را چو ره پنداشته ** شورهاش خوش آمده حب کاشته
- O yatıp uyuyan, rüyada bir hayal görür, onunla buluşur, düşü azar.
- چون خیالی دید آن خفته به خواب ** جفت شد با آن و از وی رفت آب
- Uyanıp kendine gelince görür ki o oyunbazlık, uyanıkken olmamış.
- چون برفت آن خواب و شد بیدار زود ** دید که آن لعبت به بیداری نبود
- Vah der, beyhude yere erlik suyumu zayi ettim, o işveli hayalin işvesine kapıldım.
- گفت بر هیچ آب خود بردم دریغ ** عشوهی آن عشوهده خوردم دریغ
- O yiğit er de beden yiğidiydi, asıl erliği yoktu. O yüzden erlik tohumunu öyle bir kuma saçtı gitti.
- پهلوان تن بد آن مردی نداشت ** تخم مردی در چنان ریگی بکاشت
- Aşk bineği, yüzlerce gemi atmış, ölümden bile korkmam diye nara atmaktaydı. 3865
- مرکب عشقش دریده صد لگام ** نعره میزد لا ابالی بالحمام
- Aşk ve sevdada Halifeden pervam bile yok. Varlığımla ölümüm birdir bence diyordu.
- ایش ابالی بالخلیفه فیالهوی ** استوی عندی وجودی والتوی
- Fakat böyle ateşli ateşli ekmeye kalkışma. Bir iş eriyle danış.
- این چنین سوزان و گرم آخر مکار ** مشورت کن با یکی خاوندگار
- Fakat meşveret nerde, akıl nerde? Hırs seli, adama yıkık yerleri kazdırır, tırnaklarını uzatır.
- مشورت کو عقل کو سیلاب آز ** در خرابی کرد ناخنها دراز
- Bir güzele âşık olanın önünde de sed vardır, ardında da. öyle adam, artık önünü, ardını az görür.
- بین ایدی سد و سوی خلف سد ** پیش و پس کم بیند آن مفتون خد
- Kara sel, cana Kasdetmeye geldi mi bir tilki, aslanı kuyuya düşürür. 3870
- آمده در قصدجان سیل سیاه ** تا که روبه افکند شیری به چاه
- Dağ gibi aslanlar, kuyuda olmıyan bir hayali görürler de kendilerini kaldırıp atarlar.
- از چهی بنموده معدومی خیال ** تا در اندازد اسودا کالجبال
- Hiç kimseyi kadınlarla mahrem tutma. Çünkü erkekle kadın, ateşle pamuğa benzer.
- هیچکس را با زنان محرم مدار ** که مثال این دو پنبهست و شرار
- Tanrı suyu ile yunmuş bir ateş gerek ki bulûğa erme sırasında bile Yusuf gibi kötülükten çekinsin.
- آتشی باید بشسته ز آب حق ** همچو یوسف معتصم اندر زهق
- Selvi boylu lâtif Zeliha'dan aslanlar gibi kendisini çeksin.
- کز زلیخای لطیف سروقد ** همچو شیران خویشتن را واکشد
- O yiğit er de Musul'dan döndü, yola düştü. Yolda bir ormana, bir yeşilliğe geldi. 3875
- بازگشت از موصل و میشد به راه ** تا فرود آمد به بیشه و مرجگاه
- Aşk ateşi, öyle bir parlamıştı ki yerle göğü fark etmiyordu.
- آتش عشقش فروزان آن چنان ** که نداند او زمین از آسمان