- Doğru söylersen seni azad ederim. Tanrı hakkı için neşeni kırmam.
- ور بگویی راست آزادت کنم ** حق یزدان نشکنم شادت کنم
- Yedi mushafı birbiri üstüne koyup sözünü tutacağına yemin etti.
- هفت مصحف آن زمان برهم نهاد ** خورد سوگند و چنین تقریر داد
- Cariyeceğizin kılıç korkusiyle o sırrı Halifeye açması, Halifenin doğru söyle, bu gülüşün sırrını bildir, yoksa seni öldürürüm demesi
- فاش کردن آن کنیزک آن راز را با خلیفه از زخم شمشیر و اکراه خلیفه کی راست گو سبب این خنده را و گر نه بکشمت
- Cariye âciz kalınca ahvali anlattı. O yüz Zâl'e bedel olan Rüstem'in erliğini söyledi. 3965
- زن چو عاجز شد بگفت احوال را ** مردی آن رستم صد زال را
- Yoldaki gerdeği, o sırada vukua gelen halleri bîr bir nakletti.
- شرح آن گردک که اندر راه بود ** یک به یک با آن خلیفه وا نمود
- Erin kılıcını çekip gidişini, aslanı öldürdükten sonra gelişini, aletinin hâlâ gergedan boynuzu gibi ayakta olduğunu söyledi.
- شیر کشتن سوی خیمه آمدن ** وان ذکر قایم چو شاخ کرگدن
- Ondan sonra namuslu Halifenin gevşekliğini ve farenin bir çıtırtısından aletinin söndüğünü görünce dayanamayıp güldüğünü bildirdi.
- باز این سستی این ناموسکوش ** کو فرو مرد از یکی خش خشت موش
- Tanrı sırları meydana çıkarır. Mademki sonunda bitecek, kötü tohum ekme.
- رازها را میکند حق آشکار ** چون بخواهد رست تخم بد مکار
- Su, bulut, ateş ve bu güneş, sırlan toprağın altından çıkarır. 3970
- آب و ابر و آتش و این آفتاب ** رازها را می برآرد از تراب
- Yaprakların dökülmesinden sonra gelen bahar, kıyametin varlığına bir delildir.
- این بهار نو ز بعد برگریز ** هست برهان وجود رستخیز
- Bahar, o sırları meydana kor, şu yeryüzü ne yediyse rüsvay olur;
- در بهار آن سرها پیدا شود ** هر چه خوردست این زمین رسوا شود
- Yedikleri, ağzından, dudaklarından biter, çıkar. içindeki neyse meydana gelir.
- بر دمد آن از دهان و از لبش ** تا پدید آید ضمیر و مذهبش
- Her ağacın kökündeki sır ve o ağacın yemişi tamamiyle üstünde görünür.
- سر بیخ هر درختی و خورش ** جملگی پیدا شود آن بر سرش
- Gönlünü inciten her gam, içtiğin şarabın tesiriyledir. 3975
- هر غمی کز وی تو دل آزردهای ** از خمار می بود کان خوردهای
- Fakat nerden bileceksin o mahmurluk, o baş ağrısı, hangi şaraptan meydana geldi?
- لیک کی دانی که آن رنج خمار ** از کدامین می بر آمد آشکار
- Bu baş ağrısının, o tanenin meyvasından olduğunu aklı, fikri olan anlar.
- این خمار اشکوفهی آن دانه است ** آن شناسد کاگه و فرزانه است
- Dalla meyva, tohuma benzemez. Meni, hiç insanın bedenine benzer mi?
- شاخ و اشکوفه نماند دانه را ** نطفه کی ماند تن مردانه را
- Heyula, esere benzemezken tohum, hiç ağaca benzer mi?
- نیست مانندا هیولا با اثر ** دانه کی ماننده آمد با شجر
- Meni, ekmekten meydana gelir, fakat ekmek gibi midir? insan, meniden olur, fakat hiç meni gibi midir? 3980
- نطفه از نانست کی باشد چو نان ** مردم از نطفهست کی باشد چنان
- Cin, ateşten yaratılmıştır, fakat nerden ateşe benzer? Bulut buhardandır, fakat buhar gibi değildir ki.
- جنی از نارست کی ماند به نار ** از بخارست ابر و نبود چون بخار
- İsa, Cebrail'in üfürmesinden vücut buldu. Fakat suret bakımından onun gibi midir, yahut ona benzer mi?
- از دم جبریل عیسی شد پدید ** کی به صورت همچو او بد یا ندید
- Âdem, topraktan yaratılmıstır, toprağa benzemez. Hiçbir üzüm, üzüm çotuğu gibi değildir.
- آدم از خاکست کی ماند به خاک ** هیچ انگوری نمیماند به تاک
- Hırsız, darağacının ayağı gibi midir? İbadet, ebedî cennete benzer mi?
- کی بود دزدی به شکل پایدار ** کی بود طاعت چو خلد پایدار
- Hiçbir asıl esere benzemez. Şu halde zahmetin ve baş ağrısını aslını bilemezsin. 3985
- هیچ اصلی نیست مانند اثر ** پس ندانی اصل رنج و درد سر
- Fakat bu mücazat, mükâfat, bir aslı olmadan vücuda gelmez. Tanrı, hiçbir suçsuz kulunu incitmez.
- لیک بیاصلی نباشدت این جزا ** بیگناهی کی برنجاند خدا
- Asıl neyse, o şeyi çeken odur. Ona benzemez ama ondandır.
- آنچ اصلست و کشندهی آن شی است ** گر نمیماند بوی هم از وی است