English    Türkçe    فارسی   

5
399-423

  • Kardeş, iki yüz güzelle bağdaştın, dost oldun, sonra yine onları terk ettin.
  • Doğduğun günden beri işin bu. Sevgi tuzağıyla adam avlar durursun. 400
  • Bu avlamaktan, bu kalabalıktan, bu başlık sevdasından el çek. Hiç bunlarla bir şey ördün, bu yüzden bir şey elde ettin mi?
  • Ömrünün çoğu geçti, gün akşama yaklaştı. Sense hala adam avlamaya koyulmuşsun.
  • Onu tut, bunu tuzaktan azat et. Alçaklar gibi bir başkasını avla.
  • Derken bunu da bırak, başka birini ara... Bu işte tam hiçbir şeyden haberi olmayan çocukların oynadığı bir oyun!
  • Gece gelip çatar, tuzağında bir av bile yok. Tuzak sana, bir baş ağrısından, bir bağdan başka bir şey değil. 405
  • Şu halde sen, kendi kendini avladın demektir. Çünkü, hapse düştün, maksada erişemedin, mahrum kaldın.
  • Hiç alemde bizim gibi kendi kendini avlayan bir ahmak daha var mı?
  • Aşağılık kişilerin tuzağına domuz tutulur. Sonsuz zahmet, sonra da onu yemek haram.
  • Avlamaya değen şey ancak aşktır. Fakat oda öyle herkesin tuzağına düşer mi ya?
  • Meğer ki sen gelesin de ona av olasın... Meğer ki sen, tuzağı bırakasın da onun tuzağına gidip düşesin. 410
  • Aşk der ki: Ben yavaş yavaş çalışmasaydım; bana avlanmak av tutmadan yeğdir.
  • Benim hayranım ol da övün. Güneşi bırak da zerre ol!
  • Kapım da otur. Evsiz barksız kal. Mumluk davasına kalkışma, pervane ol.
  • Bu suretle dirilik sultanlığını bulur, kullukta gizli olan padişahlığı görürsün.
  • Alemde tersine çakılmış nallar görür, esirlere padişah adı verildiğini duyarsın. 415
  • Boğazına ipler takılmış, kendisi dar ağacının tacı olmuştur da kalabalık bir halk güruhu, ona işte padişah derler.
  • Kafirlerin mezarları gibi dışı süslü, içinde ulu Allah’nın kahır ve azabı!
  • Onlar kabirleri kireçle örmüşler, bezemişler, zan perdesini yüzlerine örtmüşlerdir.
  • Senin de yoksul tabiatın hünerlerle kireçlenmiş, bezenmiştir ama mumdan yapılan nahle benzer; ne yaprağı vardır, ne meyva verir!
  • Allahnın lütfunu ve kahrını herkes bilir, kahrından kaçar lütfuna yapışır ama ulu Allah kahırları lütuf içinde, lütufları da kahır içinde gizlemiştir. Bu tersine çakılmış nal ve Allah’nın mekridir. Bu suretle işi ayırt edenler ve Allah’nın nurıyle bakıp görenler, hali görenler ve görünüşe aldananlardan ayrılır. Allah “hanginiz daha iyi iş yapacak diye imtihan eder” buyurmuştur.
  • Bir derviş bir dervişe “Allah’yı nasıl gördün, söyle” dedi. 420
  • Derviş dedi: Neliksiz, niteliksiz gördüm. Fakat söze getirebilmek için onu kısa bir örnekle anlatayım.
  • Gördüm ki sol yanında bir ateş, sağ yanında da bir kevser ırmağı vardı.
  • Solunda cihanı yakıp yandıran müthiş bir ateş, sağında güzelim bir ırmak.