- Padişah, kendi kendisine suçunu, kabahatini, kızı ele geçirmek için ettiği ısrarı anıp tövbe etti, Tanrı'dan yarlıganmak diledi. 3995
- شاه با خود آمد استغفار کرد ** یاد جرم و زلت و اصرار کرد
- Dedi ki: Başkalarına yaptığım şeyler, ceza haline geldi, bana gelip çattı.
- گفت با خود آنچ کردم با کسان ** شد جزای آن به جان من رسان
- Mevkiime güvenip başkalarının eşine kasdettim. Bu kasıt, bana döndü, kuyuya düştüm.
- قصد جفت دیگران کردم ز جاه ** بر من آمد آن و افتادم به چاه
- Başkasının kapısını dövdüm, o da tuttu, benim kapımı dövdü.
- من در خانهی کسی دیگر زدم ** او در خانهی مرا زد لاجرم
- Kim, başkalarının karısına kötülük ederse bil ki kendi karısına pezevenklik eder.
- هر که با اهل کسان شد فسقجو ** اهل خود را دان که قوادست او
- Çünkü bir kötülüğün cezası, tıpkı onun gibi olan bir kötülüğe uğramaktır. Suçun cezası, o suçun misli olur. 4000
- زانک مثل آن جزای آن شود ** چون جزای سیه مثلش بود
- Sen, başkasının karısını, bir sebeple kendine çektin mi aynen sen de onun gibi, hattâ ondan da üstün bir deyyussun.
- چون سبب کردی کشیدی سوی خویش ** مثل آن را پس تو دیوثی و بیش
- Ben, Musul padişahının cariyesini zorla aldım, benden de onu derhal aldılar.
- غصب کردم از شه موصل کنیز ** غصب کردند از من او را زود نیز
- Emniyet ettiğim bir adam olan lalam, hain çıktı, bana hıyanette bulundu.
- او کامین من بد و لالای من ** خاینش کرد آن خیانتهای من
- Kin gütme, öç alma zamanı değil. Ben kendi elimle bir ham iştir, yaptım.
- نیست وقت کینگزاری و انتقام ** من به دست خویش کردم کار خام
- O beye de kin güdersem yapacağım zulüm, yine başıma gelir. 4005
- گر کشم کینه بر آن میر و حرم ** آن تعدی هم بیاید بر سرم
- Şu ceza, bir kere başıma geldi ya, bunu sınadım, artık sınanmışı tekrar sınamam.
- همچنانک این یک بیامد در جزا ** آزمودم باز نزمایم ورا
- Musul padişahının derdi, boynumu kırdı âdeta. Artık başkasını incitmem.
- درد صاحب موصلم گردن شکست ** من نیارم این دگر را نیز خست
- Tanrı, bize mükâfatı anlattı. "Döner, kötülüğe gelirseniz biz de cezanızı veririz" dedi.
- داد حقمان از مکافات آگهی ** گفت ان عدتم به عدنا به
- Burada ileri gitmek, faydasızdır. Sabırdan, merhametten başka iyi bir iş yok.
- چون فزونی کردن اینجا سود نیست ** غیر صبر و مرحمت محمود نیست
- Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik, bir hatada bulunduk. Ey merhameti büyük Tanrı, bize acı! 4010
- ربنا انا ظلمنا سهو رفت ** رحمتی کن ای رحیمیهات رفت
- Ben onu affettim, sen de yeni suçumu da affet, eski suçlarımı da.
- عفو کردم تو هم از من عفو کن ** از گناه نو ز زلات کهن
- Sonra cariyeye sakın dedi, bu senden duyduğum sözü kimseye söyleme.
- گفت اکنون ای کنیزک وا مگو ** این سخن را که شنیدم من ز تو
- Seni, beyinle evlendireceğim. Tanrı hakkı için sakın bu hikâyeyi bir daha anma.
- با امیرت جفت خواهم کرد من ** الله الله زین حکایت دم مزن
- Anma da o, benden utanmasın. Çünkü o, bir kötülükte bulundu ama yüz binlerce de iyilik etti.
- تا نگردد او ز رویم شرمسار ** کو یکی بد کرد و نیکی صد هزار
- Ben, onu defalarca sınadım, ona, senden de güzel kadınları emniyet ettim. 4015
- بارها من امتحانش کردهام ** خوبتر از تو بدو بسپردهام
- Hiç dokunmadı. Bu olan şey, benim yaptığımın cezası.
- در امانت یافتم او را تمام ** این قضایی بود هم از کردههام
- Bundan sonra o beyi huzuruna çağırdı. Âlemi: kahretmeyi düşünen hışmını yendi.
- پس به خود خواند آن امیر خویش را ** کشت در خود خشم قهراندیش را
- Ona kabul edilecek bir bahane buldu. Dedi ki: Ben bu cariyeden soğudum.
- کرد با او یک بهانهی دلپذیر ** که شدستم زین کنیزک من نفیر
- Sebebi de şu: Çocuğumun anası, bu cariyeyi kıskanmada, âdeta bir tencere gibi kaynayıp durmada, yüzlerce sıkıntılara uğradı.
- زان سبب کز غیرت و رشک کنیز ** مادر فرزند دارد صد ازیز