English    Türkçe    فارسی   

5
4016-4040

  • Hiç dokunmadı. Bu olan şey, benim yaptığımın cezası.
  • Bundan sonra o beyi huzuruna çağırdı. Âlemi: kahretmeyi düşünen hışmını yendi.
  • Ona kabul edilecek bir bahane buldu. Dedi ki: Ben bu cariyeden soğudum.
  • Sebebi de şu: Çocuğumun anası, bu cariyeyi kıskanmada, âdeta bir tencere gibi kaynayıp durmada, yüzlerce sıkıntılara uğradı.
  • Oğlumun anasıdır, onun nice hakları vardır. Böylece cevir ve cefalara lâyık değildir o. 4020
  • Kıskançlığa başladı, kanlar yutmada. Bu cariye yüzünden pek şiddetli acılara düştü.
  • Hâsılı bu cariyeyi birine vereceğim. Buna karar verdikten sonra azizim efendim, senden daha iyisini bulacak değilim ya.
  • Sen onun için canınla oynadın. Artık onu senden başkasına vermek doğru değil.
  • Onu, o beye nikahlayıp verdi, öfkesini, hırsını kırdı geçirdi.
  • "Onların rızıklarını biz taksîm ettik" hükmünce Tanrı, birisine eşeklerin şehvet ve kuvvetini verir, birine peygamberlerle meleklerin kuvvetini. Baştan hava ve hevesi atmak ululuktur. Hava ve hevesi terketmek, Peygamber'e mahsus bir kuvvettir. Şehvete mensup olmıyan tohumlar, Kıyametten baska bir şey koparmaz.
  • Onda erkek eşeklerin gücü, kuvveti yoktu. Fakat peygamberlerin erliği vardı. 4025
  • Hışmı, şehveti, hırsı terk etmek, erliktir. Bu, peygamberlik damarıdır.
  • Söyle, damarında eşek erliği olmasın da Tanrı onu daima Ulu beylerbeyi diye çağırsın.
  • Tanrı'dan uzak merdut bir diri olmaktansa Tanrı'nın görüp gözettiği bir ölü olmam daha yeğ.
  • Şu erliğin içi, sırrıdır, öbürü deriden ibaret. O, adamı cennete götürür, bu cehenneme!
  • Cennetin, hoşa gitmeyen şeylerle çevrildiği, kaplandığı söylenmiş, cehennemin hava ve hevesten meydana geldiği haber verilmiştir. 4030
  • Ey Eyaz, ey Şeytan'ı öldüren erkek aslan, eşek erliğini azalt, akıl erliğini çoğalt.
  • Bu kadar yüzlerce âlemin anlayamadığı şey, sence bir çocuk oyuncağı oldu. İşte sana er!
  • Ey benim emrimin lezzetini bulan, ey emrime vefakârlıkta bulunmak üzere canlar veren!
  • Emre, emrin lezzetine dair mânevi hikâyeyi dinle şimdi!
  • Padişahın, divanda bulunanlara bir mücevher gösterip "Bu ne değerde," diye vezire vermesi, vezirin, mücevherin değerinde ileri gitmesi, padişahın "Kır bu mücevheri" diye emir vermesi üzerine, ben bunu nasıl kırayım, falan filân diye özür getirmesi
  • Padişah, bir gün divana gitti. Bütün memleket büyüklerini divanda toplanmış buldu. 4035
  • O nurlu padişah, bir mücevher çıkarıp vezirin eline vererek.
  • Dedi ki: Bu, nasıl bir mücevher, değeri nedir? Vezir, yüz eşek yükü altın değerinde bir mücevher dedi.
  • Padişah, kır bu mücevheri deyince dedi ki: Nasıl kırabilirim? Senin hazinenin, malının iyiliğini dileyen bir kişiyim ben.
  • Değer biçilmez böyle bir mücevherin zayi olmasını nasıl reva görebilirim?
  • Padişah vezirin sözünü takdir etti, ona bir elbise ihsan etti. O cömert ve er padişah, inciyi ondan aldı. 4040