- Boyalı taşı seçip Padişahın buyruğunu geri bırakan canda hiçbir gevher, hiçbir değer yoktur.
- بیگهر جانی که رنگین سنگ را ** برگزیند پس نهد شاه مرا
- Gül renkli oyuncağı ardına at. Onlara renk vereni aklına getir ve şaş. 4080
- پشت سوی لعبت گلرنگ کن ** عقل در رنگآورنده دنگ کن
- Dereye gir, testiyi taşa çal. Kokuya, renge ateş ver.
- اندر آ در جو سبو بر سنگ زن ** آتش اندر بو و اندر رنگ زن
- Din yolunda yol kesicilerden değilsen kadınlar gibi renge, kokuya tapma.
- گر نهای در راه دین از رهزنان ** رنگ و بو مپرست مانند زنان
- Bu sözler üzerine o yüce erler, bu hatalarına özür olmak üzere başlarını önlerine eğdiler.
- سر فرود انداختند آن مهتران ** عذرجویان گشه زان نسیان به جان
- O anda her birinin gönlünden belki iki yüz kere ah çıktı bir duman gibi ta göğe kadar ulaştı.
- از دل هر یک دو صد آه آن زمان ** همچو دودی میشدی تا آسمان
- Padişah, ihtiyar cellâda emir verdi: Bu çerçöpü, benim yüce tapımdan uzaklaştır! 4085
- کرد اشارت شه به جلاد کهن ** که ز صدرم این خسان را دور کن
- Bu aşağılık adamlar, bu yüce makama lâyık değiller. Bir taş için benim buyruğumu reddettiler.
- این خسان چه لایق صدر مناند ** کز پی سنگ امر ما را بشکنند
- Buyruğum, bu çeşit fesatçılarca bir boyalı taş için hor hakir oldu.
- امر ما پیش چنین اهل فساد ** بهر رنگین سنگ شد خوار و کساد
- Padişahın beylerin öldürülmesini emretmesi, Eyaz'ın "Af, daha doğrudur" diye şefaata bulunması
- قصد شاه به کشتن امرا و شفاعت کردن ایاز پیش تخت سلطان کی ای شاه عالم العفو اولی
- Bunun üzerine merhametli Eyaz, sıçradı, o ulu Padişahın tahtına doğru koştu.
- پس ایاز مهرافزا بر جهید ** پیش تخت آن الغ سلطان دوید
- Secde edip boğazını tutarak, padişahım dedi, senin gibi yüce bir padişahın sultanlığına gökyüzü bile hayran olmuştur.
- سجدهای کرد و گلوی خود گرفت ** کای قبادی کز تو چرخ آرد شگفت
- Ey hüma kuşu, hümalar kutluluğu senden bulur, cömertler, cömertliğe senden ererler. 4090
- ای همایی که همایان فرخی ** از تو دارند و سخاوت هر سخی
- Ey kerem sahibi, âlemdeki kerem ve ihsanlar, senin bağışlamana karşı mahvolur gider.
- ای کریمی که کرمهای جهان ** محو گردد پیش ایثارت نهان
- Ey lütuf sahibi, kırmızı gül seni görünce utancından gömleğini yırtar.
- ای لطیفی که گل سرخت بدید ** از خجالت پیرهن را بر درید
- Yarlıgama, senin yarlıgamanla doymuş, tilkiler, senin affınla aslanlara üstün olmuştur.
- از غفوری تو غفران چشمسیر ** روبهان بر شیر از عفو تو چیر
- Senin buyruğuna karşı korkusuzca harekette bulunan, affından başka nereye dayansın?
- جز که عفو تو کرا دارد سند ** هر که با امر تو بیباکی کند
- Bu suçluların gafletleri, küstahlıkları, ey af madeni padişah, senin affının çokluğundan meydana geldi. 4095
- غفلت و گستاخی این مجرمان ** از وفور عفو تست ای عفولان
- Gaflet, daima küstahlıktan meydana gelir. Ululama gözden kuru ağrıyı giderir.
- دایما غفلت ز گستاخی دمد ** که برد تعظیم از دیده رمد
- Gaflet ve kötü bir alışma olan unutkanlık, ululama ateşiyle yanıp gider.
- غفلت و نسیان بد آموخته ** ز آتش تعظیم گردد سوخته
- Onun heybeti adama uyanıklık ve anlayış verir, adamın içindeki unutkanlık ve yanılma çıkar, kalmaz.
- هیبتش بیداری و فطنت دهد ** سهو نسیان از دلش بیرون جهد
- Yağma zamanı, halkın uykusu gelmez. Kimse, hırkamı çalmasınlar diye uyumaz.
- وقت غارت خواب ناید خلق را ** تا بنرباید کسی زو دلق را
- Hırka korkusiyle bile uyku kaçarsa artık can ve ' boğaz korkusu ile kim uyur ki? 4100
- خواب چون در میرمد از بیم دلق ** خواب نسیان کی بود با بیم حلق
- Buna tanık, "Rabbimiz, unutup işlediğimiz suçlarla bizi suçlu sayma" âyetidir. Çünkü unutma da bir bakımdan suçtur.
- لاتاخذ ان نسینا شد گواه ** که بود نسیان بوجهی هم گناه
- Unutan, onu lâyık olduğu veçhile ululamıştır. Yoksa hiç savaşta adamı uyku tutar mı?
- زانک استکمال تعظیم او نکرد ** ورنه نسیان در نیاوردی نبرد
- Unutma, çaresiz gelip çatar ama buna tutulmamak için de sebeplere yapışmak lâzım.
- گرچه نسیان لابد و ناچار بود ** در سبب ورزیدن او مختار بود