- Gaflet, daima küstahlıktan meydana gelir. Ululama gözden kuru ağrıyı giderir.
- دایما غفلت ز گستاخی دمد ** که برد تعظیم از دیده رمد
- Gaflet ve kötü bir alışma olan unutkanlık, ululama ateşiyle yanıp gider.
- غفلت و نسیان بد آموخته ** ز آتش تعظیم گردد سوخته
- Onun heybeti adama uyanıklık ve anlayış verir, adamın içindeki unutkanlık ve yanılma çıkar, kalmaz.
- هیبتش بیداری و فطنت دهد ** سهو نسیان از دلش بیرون جهد
- Yağma zamanı, halkın uykusu gelmez. Kimse, hırkamı çalmasınlar diye uyumaz.
- وقت غارت خواب ناید خلق را ** تا بنرباید کسی زو دلق را
- Hırka korkusiyle bile uyku kaçarsa artık can ve ' boğaz korkusu ile kim uyur ki? 4100
- خواب چون در میرمد از بیم دلق ** خواب نسیان کی بود با بیم حلق
- Buna tanık, "Rabbimiz, unutup işlediğimiz suçlarla bizi suçlu sayma" âyetidir. Çünkü unutma da bir bakımdan suçtur.
- لاتاخذ ان نسینا شد گواه ** که بود نسیان بوجهی هم گناه
- Unutan, onu lâyık olduğu veçhile ululamıştır. Yoksa hiç savaşta adamı uyku tutar mı?
- زانک استکمال تعظیم او نکرد ** ورنه نسیان در نیاوردی نبرد
- Unutma, çaresiz gelip çatar ama buna tutulmamak için de sebeplere yapışmak lâzım.
- گرچه نسیان لابد و ناچار بود ** در سبب ورزیدن او مختار بود
- Çünkü onu ululamada gevşeklik gösterdi mi insanda ya unutma meydana gelir, ya yanlış.
- که تهاون کرد در تعظیمها ** تا که نسیان زاد یا سهو و خطا
- Sarhoş gibi hani. O ada cinayetlerde bulunur, sonra da mazurdum, ne yapayım der. 4105
- همچو مستی کو جنایتها کند ** گوید او معذور بودم من ز خود
- Ona derler ki: Doğru ama a kötü işli, o zıkkımı sen içtin, dileğinle, isteğinle zıkkımlandın.
- گویدش لیکن سبب ای زشتکار ** از تو بد در رفتن آن اختیار
- Sarhoşluk, sana kendi kendine gelmedi, onu sen davet ettin. O dileği de kendin meydana getirdin.
- بیخودی نامد بخود تش خواندی ** اختیارت خود نشد تش راندی
- Sarhoşluk, senin kastın, çalışıp çabalaman olmasaydı da kendi kendine sana gelip çatsaydı can sakisi, senin ahdını korur, gözetirdi.
- گر رسیدی مستی بیجهد تو ** حفظ کردی ساقی جان عهد تو
- Sana arka olur, senin adına o, özür dilerdi. Tanrı sarhoşluğuna kul köle olayım.
- پشتدارت بودی او و عذرخواه ** من غلام زلت مست اله
- Ey her çeşit elde edilen şey, kendisinden olan Tanrı, bütün âlemin af ve ihsanı, senin ihsanından bir zerredir. 4110
- عفوهای جمله عالم ذرهای ** عکس عفوت ای ز تو هر بهرهای
- Aflar, senin affını överler, insanlar, sakının, ona benzer, ona eşit yoktur.
- عفوها گفته ثنای عفو تو ** نیست کفوش ایها الناس اتقوا
- Onların canlarını sen bağışla, huzurundan da kovma. Ey muradına erişen, senin damağının tadıdır onlar.
- جانشان بخش و ز خودشان هم مران ** کام شیرین تو اند ای کامران
- Yüzünü görene acı, nasıl olur da seni gören, acı ayrılığını çekebilir?
- رحم کن بر وی که روی تو بدید ** فرقت تلخ تو چون خواهد کشید
- Ayrılıktan bahsediyorsun, ne yaparsan yap da bunu yapma.
- از فراق و هجر میگویی سخن ** هر چه خواهی کن ولیکن این مکن
- Senin tuzağına tutulup yüz binlerce defa ölmek bile senden ayrılmaya bedel olamaz. 4115
- صد هزاران مرگ تلخ شصت تو ** نیست مانند فراق روی تو
- Ey suçluların feryadına yetişen, ayrılık acısını erlerden de uzaklaştır, kadınlardan da.
- تلخی هجر از ذکور و از اناث ** دور دار ای مجرمان را مستغاث
- Senin vuslatını umarak ölmek hoştur. Fakat ayrılığının acısı, ateşin üstündedir.
- بر امید وصل تو مردن خوشست ** تلخی هجر تو فوق آتشست
- Kâfir bile cehennemde bana bir baksaydın cehennemde olduğuma gam mı çekerdim deyip durur.
- گبر میگوید میان آن سقر ** چه غمم بودی گرم کردی نظر
- Çünkü o bakış, bütün eziyetleri tatlılaştırır; büyücülerin el ve ayaklarının kan diyetidir o bakış.
- کان نظر شیرین کنندهی رنجهاست ** ساحران را خونبهای دست و پاست
- Firavun, büyücüleri öldüreceği zaman onlar, "Zararı yok.. Biz, Tanrımıza döneriz" dediler, bunun tefsiri
- تفسیر گفتن ساحران فرعون را در وقت سیاست با او کی لا ضیر انا الی ربنا منقلبون
- Gökyüzü "Zararı yok" sesini duydu. Gökyüzü, sanki o savlıcana bir top kesildi. 4120
- نعرهی لا ضیر بشنید آسمان ** چرخ گویی شد پی آن صولجان