- Tanrı ihsanı, bize bir Firavunluk verdi ki senin Firavunluğun kaç para eder, senin saltanatın geçici.
- داد ما را داد حق فرعونیی ** نه چو فرعونیت و ملکت فانیی
- Ey Mısır'a ve Nil ırmağına kapılıp gururlanan! Başını kaldır da ebedî ve ulu saltanatı gör. 4125
- سر بر آر و ملک بین زنده و جلیل ** ای شده غره به مصر و رود نیل
- Sen şu pis hırkayı terk edersen Nil ırmağını can nilinde gark edersin.
- گر تو ترک این نجس خرقه کنی ** نیل را در نیل جان غرقه کنی
- A Firavun, kendine gel de Mısır'dan el çek. Can Mısır'ının içinde yüzlerce Mısır var.
- هین بدار از مصر ای فرعون دست ** در میان مصر جان صد مصر هست
- Sen, halka "Ben rabbinizim" deyip durursun ama bu iki sözden de gafilsin.
- تو انا رب همیگویی به عام ** غافل از ماهیت این هر دو نام
- Rab olan rablık ettiği kişiden nasıl titrer? Ben demeyi bilen, nasıl olur da cisim ve can bağına bağlı kalır?
- رب بر مربوب کی لرزان بود ** کی انادان بند جسم و جان بود
- İşte bak, buracıkta bizler ben diyoruz, çünkü benlikten kurtulduk; zahmetlerle, belâlarla dolu benlikten halâs olduk. 4130
- نک انا ماییم رسته از انا ** از انای پر بلای پر عنا
- A köpek, o benlik sana kutlu gelmedi. Fakat bizce mühürlenmiş bir devlet oldu.
- آن انایی بر تو ای سگ شوم بود ** در حق ما دولت محتوم بود
- Bu benlik, sana kin gütmeseydi bize böyle güzel bir ikbal, bir devlet olur muydu?
- گر نبودیت این انایی کینهکش ** کی زدی بر ما چنین اقبال خوش
- Yokluk yurdundan kurtuluyoruz, buna şükrane olarak şu darağacının başında sana bir öğüt verelim:
- شکر آنک از دار فانی میرهیم ** بر سر این دار پندت میدهیم
- Bizim ölüm darağacımız, göç burakıdır. Senin saltanat yurdunsa gururdan, gafletten ibarettir.
- دار قتل ما براق رحلتست ** دار ملک تو غرور و غفلتست
- Bu yaşayış, ölüm suretinde gizlidir. O ölümse yaşayış kabuğunda gizli. 4135
- این حیاتی خفیه در نقش ممات ** وان مماتی خفیه در قشر حیات
- Nur, ateş şeklinde görünmede, ateş de nur şeklinde. Yoksa dünya, hiç gurur yurdu, aldanma durağı olur muydu?
- مینماید نور نار و نار نور ** ورنه دنیا کی بدی دارالغرور
- Kendine gel, acele etme. Önce yok ol. Battın mı nur doğrusundan başgöster.
- هین مکن تعجیل اول نیست شو ** چون غروب آری بر آ از شرق ضو
- Ezel benliğinden gönül hayretlere düştü; bu benlik, soğuk bir hale geldi, ayıp ve ar kesildi.
- از انایی ازل دل دنگ شد ** این انایی سرد گشت و ننگ شد
- Can, o bensiz benlikten hoş bir hal aldı, âlem benliğinden sıçrayıp çıktı.
- زان انای بیانا خوش گشت جان ** شد جهان او از انایی جهان
- Benden kurtuldu da şimdi ben oldu. Aferinler, olsun zahmetsiz benliğe! 4140
- از انا چون رست اکنون شد انا ** آفرینها بر انای بی عنا
- O kaçmada, benlikse peşine düşmüş. Onu, onsuz gördüğünden ardını bırakmamakta, koşup durmakta.
- کو گریزان و انایی در پیش ** میدود چون دید وی را بی ویش
- Sen, onu istedikçe o, seni istemez. Fakat öldün mü istediğini elde edersin.
- طالب اویی نگردد طالبت ** چون بمردی طالبت شد مطلبت
- Diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı? Sen istedikçe istediğin seni arar mı?
- زندهای کی مردهشو شوید ترا ** طالبی کی مطلبت جوید ترا
- Bu bahiste akıl, yol gösterici olsaydı Fahr-i Razı, din sırrını bilirdi.
- اندرین بحث ار خرده رهبین بدی ** فخر رازی رازدان دین بدی
- Fakat "Tatmıyan bilmez." Onun için onun aklı ve kurduğu hayaller de, ancak hayretini artırdı. 4145
- لیک چون من لمن یذق لم یدر بود ** عقل و تخییلات او حیرت فزود
- Bu ben, nerde düşünceyle açılacak, bulunacak? O ben, yokluktan sonra açılır, bulunur.
- کی شود کشف از تفکر این انا ** آن انا مکشوف شد بعد از فنا
- Bu akıllar, araştırma yüzünden ittihat ve hulul uçurumuna düşer.
- میفتد این عقلها در افتقاد ** در مغا کی حلول و اتحاد
- Ey yakınlaşma yüzünden yokluğa erişmiş, yıldız gibi güneş nurlarına dalmış olan Eyaz!
- ای ایاز گشته فانی ز اقتراب ** همچو اختر در شعاع آفتاب