English    Türkçe    فارسی   

5
4164-4188

  • Kabul et de o âlem padişahı suçluların suçunu bu kulu için af etti diyeyim.
  • تا زنم من لاف کان شاه جهان  ** بهر بنده عفو کرد از مجرمان 
  • Ben kendimi beğenmekteydim, baştanbaşa dertten ibarettim. Padişahım, her dertliye deva verdi. 4165
  • درد بودم سر به سر من خودپسند  ** کرد شاهم داروی هر دردمند 
  • Cehennemliktim, kötülüklerle, serlerle doluydum. Onun ihsan eli beni bir kevser haline getirdi.
  • دوزخی بودم پر از شور و شری  ** کرد دست فضل اویم کوثری 
  • Cehennem kimi yakar, yandınrsa ben o yanan şeyleri cesette tekrar çıkarır, bitiririm.
  • هر که را سوزید دوزخ در قود  ** من برویانم دگر بار از جسد 
  • Kevserin işi nedir? Her yanan, onun vasıtasiyle biter, yenilenir.
  • کار کوثر چیست که هر سوخته  ** گردد از وی نابت و اندوخته 
  • Kevser, katra katta keremlerini ilân eder; cehennemin yaktığı şeyleri ben yine yerine getiririm der.
  • قطره قطره او منادی کرم  ** کانچ دوزخ سوخت من باز آورم 
  • Cehennem, güz mevsiminin soğuğuna benzer. Keserse ey gül bahçesi, bahar gibidir. 4170
  • هست دوزخ هم‌چو سرمای خزان  ** هست کوثر چون بهار ای گلستان 
  • Cehennem, ölüme, mezar toprağına benzer. Kevserse sur üfürülmesi gibidir.
  • هست دوزخ هم‌چو مرگ و خاک گور  ** هست کوثر بر مثال نفخ صور 
  • Ey cehennemde bedenleri yananlar, Tanrı keremi, sizi kevsere çağırmadadır.
  • ای ز دوزخ سوخته اجسامتان  ** سوی کوثر می‌کشد اکرامتان 
  • Ey daima faal olan diri Tanrı, lütfen "halkı, benden faydalansınlar diye yarattım;
  • چون خلقت الخلق کی یربح علی  ** لطف تو فرمود ای قیوم حی 
  • Ben onlardan faydalanayım diye değil" buyurmuştur. Bu, senin cömertliğindir; bütün noksanlar, o cömertlikle düzelir.
  • لالان اربح علیهم جود تست  ** که شود زو جمله ناقصها درست 
  • Bedene tapan şu kullarını affet. Af denizinin af edişi, yerinde bir iştir. 4175
  • عفو کن زین بندگان تن‌پرست  ** عفو از دریای عفو اولیترست 
  • Halkı ırmak gibi, sel gibi affet, yıka, ant, kendi denizine daldır, temizle.
  • عفو خلقان هم‌چو جو و هم‌چو سیل  ** هم بدان دریای خود تازند خیل 
  • Aflar, her gece şu gönülden çıkar, güvercinler gibi sana uçar, ulaşır.
  • عفوها هر شب ازین دل‌پاره‌ها  ** چون کبوتر سوی تو آید شها 
  • Seher çağı yine onları uçurur, geceye kadar şu bedenlere hapsedersin.
  • بازشان وقت سحر پران کنی  ** تا به شب محبوس این ابدان کنی 
  • Yine akşam çağı, o sayvanın, o damın aşkı ile kanat çırparak uçarlar.
  • پر زنان بار دگر در وقت شام  ** می‌پرند از عشق آن ایوان و بام 
  • Bedenden vuslat ipini kopardılar mı sana senin huzuruna gelirler. Çünkü senden ikbal ve devlete erişmişlerdir. 4180
  • تا که از تن تار وصلت بسکلند  ** پیش تو آیند کز تو مقبلند 
  • Baş aşağı geri dönmeden emin olarak "Biz, şüphe yok rabbimize dönenleriz" diye havada kanat çırparlar.
  • پر زنان آمن ز رجع سرنگون  ** در هوا که انا الیه راجعون 
  • O keremden de "Gelin, yücelin" diye ses gelir, O dönüşten sonra artık o hırs, o keder kalmaz..
  • بانگ می‌آید تعالوا زان کرم  ** بعد از آن رجعت نماند از حرص و غم 
  • Alemde çok gariplikler çektiniz. Ey ulular, kadrini bilin.
  • بس غریبیها کشیدیت از جهان  ** قدر من دانسته باشید ای مهان 
  • Bu ağacın gölgesinde nazla sarhoş olarak ayaklarınızı uzatınız.
  • زیر سایه‌ی این درختم مست ناز  ** هین بیندازید پاها را دراز 
  • Din yolunda zahmetler çeken ayaklarınızı ebedî hurilerin kucaklarına, ellerine uzatın. 4185
  • پایهای پر عنا از راه دین  ** بر کنار و دست حوران خالدین 
  • Huriler, merhametli bir halde birbirlerine işaret ederek bu sofiler, seferden döndüler.
  • حوریان گشته مغمز مهربان  ** کز سفر باز آمدند این صوفیان 
  • Güneş nuru gibi saf sofiler, bir müddet toprağa düştüler, pisliğe karıştılar.
  • صوفیان صافیان چون نور خور  ** مدتی افتاده بر خاک و قذر 
  • Fakat ayaklarında, üstlerinde başlarında hiçbir pislik olmaksızın tertemiz olarak güneşin nuru gibi yüce yüce güneş değirmisine geldiler.
  • بی‌اثر پاک از قذر باز آمدند  ** هم‌چو نور خور سوی قرص بلند