Ben Firavun değilim ki Nil’e gideyim. Ben, Halil gibi ateşe giderim.
من نیم فرعون کایم سوی نیل ** سوی آتش میروم من چون خلیل
O ateş değildir, duru bir sudur. Halbuki öbürü hileyle ateş gibi bir su görünmededir.
نیست آتش هست آن ماء معین ** وآن دگر از مکر آب آتشین
İyi şeyleri caiz gören o Peygamber, ne de güzel söyledi: Bir zerre aklın oruçtan da yeğdir, namazdan da.
پس نکو گفت آن رسول خوشجواز ** ذرهای عقلت به از صوم و نماز
Çünkü, aklın cevherdir, bu ikisiyse araz. Bu ikisi, yani namaz ve oruç, onun tam olmasıyla farz olur. 455
زانک عقلت جوهرست این دو عرض ** این دو در تکمیل آن شد مفترض
Bu suretle de o aynanın cilalanması, ibadetle gönlün arınması mümkün olur.
تا جلا باشد مر آن آیینه را ** که صفا آید ز طاعت سینه را
Fakat ayna aslından bozuksa onu cilalamak güçtür, zor cilalanır.
لیک گر آیینه از بن فاسدست ** صیقل او را دیر باز آرد به دست
Cilalanabilecek seçilmiş aynaysa az bir cila ile parlar, azıcık bir cila ona kafidir.
وان گزین آیینه که خوش مغرس است ** اندکی صیقل گری آن را بس است
Mutezile, akıllar esasen birdir, buçukluk azlık, bilgiden, uğraşmadan ve sınamadan meydana gelir derler. Onların hilafına olarak akılların, yaradılışta birbirine uygun olmaması
تفاوت عقول در اصل فطرت خلاف معتزله کی ایشان گویند در اصل عقول جز وی برابرند این افزونی و تفاوت از تعلم است و ریاضت و تجربه
Akıllardaki bu aykırılık, bil ki mertebe bakımından yerden göğe kadardır.
این تفاوت عقلها را نیک دان ** در مراتب از زمین تا آسمان
Akıl vardır güneş gibi. Akıl vardır, zuhre yıldızından da aşağıdır, yıldız akmasından da. 460
هست عقلی همچو قرص آفتاب ** هست عقلی کمتر از زهره و شهاب
Akıl vardır, bir sarhoş mumu gibi, akıl vardır, bir ateş kıvılcımı gibi.
هست عقلی چون چراغی سرخوشی ** هست عقلی چون ستارهی آتشی
O güneş gibi aklın önünden bulut kalktı mı Allah’nın nurunu gören akıllar faydalanırlar.
زانک ابر از پیش آن چون وا جهد ** نور یزدانبین خردها بر دهد
Aklı cüzi aklın adını kötüye çıkarmıştır. Dünya muradı insanı muratsız bir hale getirmiştir.
عقل جزوی عقل را بدنام کرد ** کام دنیا مرد را بیکام کرد
O, bir avdan avcının güzelliğini görmüştür. Bu avcılığa düşmüş, bu yüzden bir avın derdine uğramıştır.
آن ز صیدی حسن صیادی بدید ** وین ز صیادی غم صیدی کشید
O, hizmetle hizmet edilme nazına erişmiştir; bu, kendisine hizmet edilmeyi dilemiş, yüce yolundan geri dönmüştür. 465
آن ز خدمت ناز مخدومی بیافت ** وآن ز مخدومی ز راه عز بتافت