- Yürü bu devenin yağından satın al diye yollar. Köle deveyi sakatlanmış görür.
- که برو از پیه این اشتر بخر ** بیند اشتر را سقط او راه بر
- Atla beraber koşan o deve sakatlanmış başı kesilmiştir. 510
- سر بریده از مرض آن اشتری ** کو بتگ با اسب میکردی مری
- Şüphe yok ki hasetle, kötü gözle feleğin dönüşünü, yürüyüşünü bile başka bir tarzda döndürürler.
- کز حسد وز چشم بد بیهیچ شک ** سیر و گردش را بگرداند فلک
- Su gizlidir, fakat dolap meydanda. Fakat su esasen dönüp yürümededir.
- آب پنهانست و دولاب آشکار ** لیک در گردش بود آب اصل کار
- Kötü gözün ilacı iyi gözdür. İyi göz, kötü gözü ayağının altına alır, yok eder.
- چشم نیکو شد دوای چشم بد ** چشم بد را لا کند زیر لگد
- İlerisi gidiş, rahmetin sıfatıdır, iyi göz de rahmettendir. Halbuki kötü göz, kahır ve lanetten meydana gelmedir.
- سبق رحمتراست و او از رحمتست ** چشم بد محصول قهر و لعنتست
- Allah’nın rahmeti gazabından üstündür. Bunun içindir ki her peygamber, kendi zıddına üst olmuş onu mat etmiştir. 515
- رحمتش بر نقمتش غالب شود ** چیره زین شد هر نبی بر ضد خود
- Çünkü, peygamber rahmetin neticesidir. Zıddı ise kötü yüzlüdür, kahır neticesidir.
- کو نتیجهی رحمتست و ضد او ** از نتیجهی قهر بود آن زشترو
- Kazın hırsı birdir. Bunun hırsıysa tam elli kat fazladır. Şehvet hırsı yılandır, mevki hırsı ejderha.
- حرص بط یکتاست این پنجاه تاست ** حرص شهوت مار و منصب اژدهاست
- Kaz hırsı, boğaz ve cima şehvetinden meydana gelir. Fakat baş olma hırsında bu şehvetlerin tam yirmi tanesi toplanmıştır.
- حرص بط از شهوت حلقست و فرج ** در ریاست بیست چندانست درج
- Mevki sahibi, mevkii yüzünden Allahlıktan dem vurur. Allah ile ortak olmayı tamah eder, nasıl af edilebilir?
- از الوهیت زند در جاه لاف ** طامع شرکت کجا باشد معاف
- Adem’in işlediği küçücük kusur karın ve cima yüzünden oldu. Fakat iblisin suçu ululuktan ve mevki yüzündendi. 520
- زلت آدم ز اشکم بود و باه ** وآن ابلیس از تکبر بود و جاه
- Hasılı Adem çabucak tövbe etti, halbuki o melun, tövbe etmeye tenezzül etmedi.
- لاجرم او زود استغفار کرد ** وآن لعین از توبه استکبار کرد
- Boğaz ve cima hırsı da kötüdür. Fakat mevki hırsı olmadıkça yine de sınıklıdır.
- حرص حلق و فرج هم خود بدرگیست ** لیک منصب نیست آن اشکستگیست
- Bu mevki hırsının kökünü dalını söylemeye kalkışırsam bir başka cilt lazımdır.
- بیخ و شاخ این ریاست را اگر ** باز گویم دفتری باید دگر
- Arap serkeş ata Şeytan dedi, yazıda yayılan ata değil.
- اسپ سرکش را عرب شیطانش خواند ** نی ستوری را که در مرعی بماند
- Şeytanlık lügatta baş çekmedir. Bu sıfat lanete layıktır. 525
- شیطنت گردن کشی بد در لغت ** مستحق لعنت آمد این صفت
- Bir sofranın çevresine yüz tane adam oturur, yer. Fakat baş olmak isteyen iki adam dünyaya sığamaz.
- این جهان محدود و آن خود بی حدست ** نقش و صورت پیش آن معنی سدست
- O, dünya yüzünde bunun bulunmasını istemez. Hatta padişah padişahlığıma ortak olur diye babasını bile öldürür.
- آن نخواهد کین بود بر پشت خاک ** تا ملک بکشد پدر را ز اشتراک
- Duymuşsundur ya saltanat kısırdır derler. Padişahlık davasında olan, korkusundan akrabalığı filan hep keser, hepsinden vazgeçer.
- آن شنیدستی که الملک عقیم ** قطع خویشی کرد ملکتجو ز بیم
- Çünkü, saltanat kısırdır, onun oğlu yoktur. Ateş gibi kimseyle dostluğu olamaz.
- که عقیمست و ورا فرزند نیست ** همچو آتش با کسش پیوند نیست
- Kimi bulursa yakar, yırtar. Kimseyi bulamazsa kendi kendisini yer. 530
- هر چه یابد او بسوزد بر درد ** چون نیابد هیچ خود را میخورد
- Hiç ol da onun dişinden kurtul. O katı yürekliden merhameti az um!
- هیچ شو وا ره تو از دندان او ** رحم کم جو از دل سندان او
- Hiç oldun mu o katı yürekliden korkma. Her sabah mutlak yokluktan ders al.
- چونک گشتی هیچ از سندان مترس ** هر صباح از فقر مطلق گیر درس
- Ululuk, ululuk ıssı Allah’nın elbisesidir. Kim onu giymeye kalkışırsa vebale girer.
- هست الوهیت ردای ذوالجلال ** هر که در پوشد برو گردد وبال