Bir sofranın çevresine yüz tane adam oturur, yer. Fakat baş olmak isteyen iki adam dünyaya sığamaz.
این جهان محدود و آن خود بی حدست ** نقش و صورت پیش آن معنی سدست
O, dünya yüzünde bunun bulunmasını istemez. Hatta padişah padişahlığıma ortak olur diye babasını bile öldürür.
آن نخواهد کین بود بر پشت خاک ** تا ملک بکشد پدر را ز اشتراک
Duymuşsundur ya saltanat kısırdır derler. Padişahlık davasında olan, korkusundan akrabalığı filan hep keser, hepsinden vazgeçer.
آن شنیدستی که الملک عقیم ** قطع خویشی کرد ملکتجو ز بیم
Çünkü, saltanat kısırdır, onun oğlu yoktur. Ateş gibi kimseyle dostluğu olamaz.
که عقیمست و ورا فرزند نیست ** همچو آتش با کسش پیوند نیست
Kimi bulursa yakar, yırtar. Kimseyi bulamazsa kendi kendisini yer. 530
هر چه یابد او بسوزد بر درد ** چون نیابد هیچ خود را میخورد
Hiç ol da onun dişinden kurtul. O katı yürekliden merhameti az um!
هیچ شو وا ره تو از دندان او ** رحم کم جو از دل سندان او
Hiç oldun mu o katı yürekliden korkma. Her sabah mutlak yokluktan ders al.
چونک گشتی هیچ از سندان مترس ** هر صباح از فقر مطلق گیر درس
Ululuk, ululuk ıssı Allah’nın elbisesidir. Kim onu giymeye kalkışırsa vebale girer.
هست الوهیت ردای ذوالجلال ** هر که در پوشد برو گردد وبال
Taç onundur, kemer bizim. Vay haddini aşana!
تاج از آن اوست آن ما کمر ** وای او کز حد خود دارد گذر
Bu tavusluk kanadı, sana bir sınamadır. Buna kapıldın mı Allah’ya ortak olmaya, onun gibi noksan sıfatlardan arı olduğunu davaya kalkışırsın.535
فتنهی تست این پر طاووسیت ** که اشتراکت باید و قدوسیت
Hakimin birinin, gagasıyla güzelim kanatlarını yolup atan ve bedenini kel ve çirkin bir hale koyan tavus kuşunu görüp hayretle “Kendine acımıyor musun?” demesi, tavus kuşunun “Acıyorum ama bence can, kanattan daha değerlidir. Bu kanatsa benim can düşmanımdır” diye cevap vermesi
قصهی آن حکیم کی دید طاوسی را کی پر زیبای خود را میکند به منقار و میانداخت و تن خود را کل و زشت میکرد از تعجب پرسید کی دریغت نمیآید گفت میآید اما پیش من جان از پر عزیزتر است و این پر عدوی جان منست
Bir tavus kuşu, ovada kanatlarını yolmaktaydı. Hakimin biri gezmeye çıkmıştı.
پر خود میکند طاوسی به دشت ** یک حکیمی رفته بود آنجا بگشت
Onu görüp dedi ki: Ey tavus böyle güzelim kanatları nasıl oluyor da kökünden yolup atıyorsun? Hiç acımıyor musun?
گفت طاوسا چنین پر سنی ** بیدریغ از بیخ چون برمیکنی
Bu süsü koparıp balçığa atmana gönlün nasıl razı oluyor?
خود دلت چون میدهد تا این حلل ** بر کنی اندازیش اندر وحل
Hafızlar o tüyleri beğendiklerinden alıp mushafların arasına koyuyorlar.
هر پرت را از عزیزی و پسند ** حافظان در طی مصحف مینهند
Halk, havalanmak için tüylerinden yelpazeler yapıyorlar. 540
بهر تحریک هوای سودمند ** از پر تو بادبیزن میکنند
Bu ne nankörlük bu ne cüret! Bilmiyor musun ki nakkaşın kim?
این چه ناشکری و چه بیباکیست ** تو نمیدانی که نقاشش کیست
Yahut da biliyor da nazlanıyor; mahsustan o süsleri yoluyorsun.
یا همیدانی و نازی میکنی ** قاصدا قلع طرازی میکنی
Birçok naz vardır ki suç olur; kulu, padişahın gözünden düşürür.
ای بسا نازا که گردد آن گناه ** افکند مر بنده را از چشم شاه
Nazlanmak, şekerden tatlıdır ama az çiğne, yüzlerce tehlikesi vardır.
ناز کردن خوشتر آید از شکر ** لیک کم خایش که دارد صد خطر
Niyaz yolu emin bir yoldur. Nazı bırak da o yola düş. 545
ایمن آبادست آن راه نیاز ** ترک نازش گیر و با آن ره بساز
Nice nazlananlar vardır ki kol kanat çırpar ama nihayet o hal adama vebal olur.
ای بسا نازآوری زد پر و بال ** آخر الامر آن بر آن کس شد وبال
Nazın güzelliği seni bir an yüceltse bile onun gizli korkusu, seni eritir mahveder.