- Padişahın düşmanı nasıl kahrettiğini bilir. Bu yüzden fırsatı kaçırmayacağına da emindir, düşmanın gelmeyeceğine de inanmıştır.
- آمنست از فوت و از یاغی که او ** میشناسد قهر شه را بر عدو
- Başka kapı yoldaşlarının ona çullanmayacağını, onun derip devşirdiğini kapışmayacaklarını bilir, emindir. 55
- آمنست از خواجهتاشان دگر ** که بیایندش مزاحم صرفهبر
- Padişahın adaletini bilir, kulların nasıl zaptettiğini , kimsenin kimseye nasıl sitemde bulunmadığını görmüştür.
- عدل شه را دید در ضبط حشم ** که نیارد کرد کس بر کس ستم
- Hasılı acele etmez, sakindir, nasibini kaçırmayacağına emindir.
- لاجرم نشتابد و ساکن بود ** از فوات حظ خود آمن بود
- Bu yüzden sabreder gözü toktur, eline geçeni başkalarına ihsan eder, yeni yakası temizdir.
- بس تانی دارد و صبر و شکیب ** چشمسیر و مثرست و پاکجیب
- Çünkü yavaşlık Allah ışığıdır. O çabukluksa şeytanın dürtmesinden meydana gelir.
- کین تانی پرتو رحمان بود ** وان شتاب از هزهی شیطان بود
- Zira Şeytan onu yoksulluklarla korkutur, sabır beygirini sinirlenip öldürür. 60
- زانک شیطانش بترساند ز فقر ** بارگیر صبر را بکشد به عقر
- Kur’an dan duy, Şeytan, seni şiddetli yoksullukla tehdit eder ürkütür.
- از نبی بشنو که شیطان در وعید ** میکند تهدیدت از فقر شدید
- Bu suretle sen de ona uyar, aceleyle pis şeyleri yer, pis yerleri elde edersin. Ne adamlığın kalır, ne sabrın, ne sevap düşüncen!
- تا خوری زشت و بری زشت و شتاب ** نی مروت نیتانی نی ثواب
- Hasılı kafir yedi karınla yemek yer, dini ve gönlü arıktır ama karnı büyük!
- لاجرم کافر خورد در هفت بطن ** دین و دل باریک و لاغر زفت بطن
- İNANANIN KAFİRDEN FARKI
- در سبب ورود این حدیث مصطفی صلوات الله علیه که الکافر یاکل فی سبعة امعاء و المومن یاکل فی معا واحد
- Allah Rahmet etsin, Mustafa’nın şu “Kafir yedi barsakla yemek yer, inanan bir barsakla” hadisini söylemesindeki sebep
- کافران مهمان پیغامبر شدند ** وقت شام ایشان به مسجد آمدند
- Kafirler, Peygambere konuk oldular. Akşam vakti mescide geldiler. 65
- که آمدیم ای شاه ما اینجا قنق ** ای تو مهماندار سکان افق
- Ey bütün dünyadakileri yurdunda konaklayan, ey padişah, biz sana konuk geldik.
- بینواییم و رسیده ما ز دور ** هین بیفشان بر سر ما فضل و نور
- Azığımız yok uzaktan gelmişiz. Hemencecik başımıza rahmet ve nur saç dediler.
- گفت ای یاران من قسمت کنید ** که شما پر از من و خوی منید
- Peygamber, sahabeye, dostlarım, dedi. Bunları paylaşın. Çünkü siz benimle benim huyumla dolusunuz.
- پر بود اجسام هر لشکر ز شاه ** زان زنندی تیغ بر اعدای جاه
- Her askerin bedeni padişahla doludur. Padişahın mevki ve rütbesine düşman olanlara bu yüzden kılıç vururlar.
- تو بخشم شه زنی آن تیغ را ** ورنه بر اخوان چه خشم آید ترا
- Sen padişahın kızgınlığı ile kılıç sallarsın, yoksa kardeşlere niye kızasın ki? 70
- بر برادر بیگناهی میزنی ** عکس خشم شاه گرز دهمنی
- Bir kardeşe, padişahın kızgınlığının aksiyle suçsuz olarak on batmanlık gürzü vuruyorsun.
- شه یکی جانست و لشکر پر ازو ** روح چون آبست واین اجسام جو
- Padişah bir candır ama ordu onunla doludur. Ruh su gibidir, bu bedenler ırmağa benzerler.
- آب روح شاه اگر شیرین بود ** جمله جوها پر ز آب خوش شود
- Padişahın can suyu tatlıysa bütün ırmaklar tatlı suyla dolar.
- که رعیت دین شه دارند و بس ** این چنین فرمود سلطان عبس
- Çünkü halk, padişahlarının dinindedir, o “abese” suresinin padişahı böyle buyurmuştur.
- هر یکی یاری یکی مهمان گزید ** در میان یک زفت بود و بیندید
- Her dost bir konuk seçti, konukların arasında pek iri ve misli görülmemiş biri vardı. 75
- جشم ضخمی داشت کس او را نبرد ** ماند در مسجد چو اندر جام درد
- Öyle iriydi ki kimse onu götürmeye cesaret edemedi. Kadehteki posa ve tortu gibi o da mescitte kalakaldı.
- مصطفی بردش چو وا ماند از همه ** هفت بز بد شیرده اندر رمه
- O herkesten arda kalınca Mustafa, alıp götürdü. Sürüde yedi tane süt verir keçi vardı.
- که مقیم خانه بودندی بزان ** بهر دوشیدن برای وقت خوان
- Keçiler yemek zamanı, sağılmak üzere eve gelmişlerdi. O kıtlık babası Oğuz oğlu Uc, ekmeği de yedi, yemeği de. O yedi keçinin sütünü de sildi süpürdü.
- نان و آش و شیر آن هر هفت بز ** خورد آن بوقحط عوج ابن غز