- Ey işin sonuna varan düğümü çözülmüş say. Bu düğüm, boş keseye vurulmuş kuvvetli ve çözülmez bir düğümdür. 560
- عقده را بگشاده گیر ای منتهی ** عقدهی سختست بر کیسهی تهی
- Düğümleri açmakla uğraşa uğraşa kocaldın, başka birkaç düğümü de çözülmüş sayıver!
- دز گشاد عقدهها گشتی تو پیر ** عقدهی چندی دگر بگشاده گیر
- Asıl boğazımızdaki çözülmez düğüm şudur: Sen kendini bil, bakalım, aşağılık bir adam mısın, yoksa bahtı yaver bir adam mı?
- عقدهای که آن بر گلوی ماست سخت ** که بدانی که خسی یا نیکبخت
- Adamsan bu müşkülü çöz. İnsan nefsine sahipsen nefsini bu yolda sarf et.
- حل این اشکال کن گر آدمی ** خرج این کن دم اگر آدمدمی
- Ayan ve arazı bildin tut, ne çıkar? Asıl, kendi haddini bil ki bundan kaçıp kurtulmaya imkan yok.
- حد اعیان و عرض دانسته گیر ** حد خود را دان که نبود زین گزیر
- Kendi haddini bilince de artık bu hadden kaç da ey toprak eleyen, hadsiz aleme ulaş. 565
- چون بدانی حد خود زین حدگریز ** تا به بیحد در رسی ای خاکبیز
- Ömrün mahmul ve mevzu derdiyle geçti. Gözün açılmadı, hayatın, duyduğun şeylerle geçip gitti.
- عمر در محمول و در موضوع رفت ** بیبصیرت عمر در مسموع رفت
- Neticesiz ve tesirsiz olan her delil boş çıktı. Sen kendi neticene bak.
- هر دلیلی بینتیجه و بیاثر ** باطل آمد در نتیجهی خود نگر
- Yapanı ancak yapılan şeylerle görebildin; iktirani kıyas’la kanaat ettin.
- جز به مصنوعی ندیدی صانعی ** بر قیاس اقترانی قانعی
- Filozof davasında delilleri çoğaltıp durur. Halbuki kalbi temiz Allah kulu, onun aksine delillere bakmaz bile.
- میفزاید در وسایط فلسفی ** از دلایل باز برعکسش صفی
- Delil ve hicaptan kaçar, delalet edilenin peşine düşer, başını yakasının içine çeker. 570
- این گریزد از دلیل و از حجاب ** از پی مدلول سر برده به جیب
- Filozofa göre duman, ateşe delildir ama bizce dumansız olarak o ateşe atılmak daha hoştur.
- گر دخان او را دلیل آتشست ** بیدخان ما را در آن آتش خوشست
- Hele yakılıktan, sevgiden meydana gelen şu ateş yok mu? O, bize dumandan daha yakındır.
- خاصه این آتش که از قرب ولا ** از دخان نزدیکتر آمد به ما
- Hasılı cana ariz olan hayallere kapılıp dumana koşmak ve bu yüzden candan olmak, pek kötü bir iştir, pek bahtsızlıktır.
- پس سیهکاری بود رفتن ز جان ** بهر تخییلات جان سوی دخان
- Peygamber Aleyhisselam’ın “Müslümanlıkta papazlık yoktur” hadisi
- در بیان قول رسول علیهالسلام لا رهبانیة فیالاسلام
- Kanadını yolma, onun sevgisini gönlünden sök, çıkar. Çünkü, savaşmak için düşmanın bulunması şarttır.
- بر مکن پر را و دل بر کن ازو ** زانک شرط این جهاد آمد عدو
- Düşman olamadıkça savaş imkanı yoktur. Şehvetin olmazsa ondan kaçınma emrine uyman mümkün değildir. 575
- چون عدو نبود جهاد آمد محال ** شهوتت نبود نباشد امتثال
- Meylin olmazsa sabrın manası yok. Düşman yoksa ordu sahibi olmana ne hacet?
- صبر نبود چون نباشد میل تو ** خصم چون نبود چه حاجت حیل تو
- Kendine gel de kendini hadım etme, papaz olma. Çünkü, çekinmek ve temiz durmak, şehvetin zıddıdır.
- هین مکن خود را خصی رهبان مشو ** زانک عفت هست شهوت را گرو
- Hava ve heves olmadıkça hava ve hevesten çekinin denmesi mümkün değildir. Ölülere gazilik taslanmaz ya!
- بیهوا نهی از هوا ممکن نبود ** غازیی بر مردگان نتوان نمود
- “Yoksullara verin onları doyurun “ denmiştir, şu halde kazan. Çünkü elinde eskiden kazandığın bir şey olmadıkça harcayamazsın ki.
- انفقوا گفتست پس کسپی بکن ** زانک نبود خرج بیدخل کهن
- Gerçi o mutlak olarak “Yoksulları doyurun” demiştir ama sen “Kazanın da sonra yoksulları doyurun” diye oku’ 580
- گر چه آورد انفقوا را مطلق او ** تو بخوان که اکسبوا ثم انفقوا
- Yine böyle o padişah “Sabredin” buyurdu. Bir istek olmalı ki ondan yüz çeviresin.
- همچنان چون شاه فرمود اصبروا ** رغبتی باید کزان تابی تو رو
- “Yeyin” emri şehvet için bir tuzaktır, ondan sonra gelen “İsraf etmeyin” emriyse temizliktir.
- پس کلوا از بهر دام شهوتست ** بعد از آن لاتسرفوا آن عفتست
- Şehvet olmasa ondan kaçınmaya imkan olabilir mi?
- چونک محمول به نبود لدیه ** نیست ممکن بود محمول علیه
- Sabretme ezasına uğramadıkça karşılığında bir hayır ve mükafat elde edemezsin.
- چونک رنج صبر نبود مر ترا ** شرط نبود پس فرو ناید جزا