English    Türkçe    فارسی   

5
571-595

  • Filozofa göre duman, ateşe delildir ama bizce dumansız olarak o ateşe atılmak daha hoştur.
  • گر دخان او را دلیل آتشست  ** بی‌دخان ما را در آن آتش خوشست 
  • Hele yakılıktan, sevgiden meydana gelen şu ateş yok mu? O, bize dumandan daha yakındır.
  • خاصه این آتش که از قرب ولا  ** از دخان نزدیک‌تر آمد به ما 
  • Hasılı cana ariz olan hayallere kapılıp dumana koşmak ve bu yüzden candan olmak, pek kötü bir iştir, pek bahtsızlıktır.
  • پس سیه‌کاری بود رفتن ز جان  ** بهر تخییلات جان سوی دخان 
  • Peygamber Aleyhisselam’ın “Müslümanlıkta papazlık yoktur” hadisi
  • در بیان قول رسول علیه‌السلام لا رهبانیة فی‌الاسلام 
  • Kanadını yolma, onun sevgisini gönlünden sök, çıkar. Çünkü, savaşmak için düşmanın bulunması şarttır.
  • بر مکن پر را و دل بر کن ازو  ** زانک شرط این جهاد آمد عدو 
  • Düşman olamadıkça savaş imkanı yoktur. Şehvetin olmazsa ondan kaçınma emrine uyman mümkün değildir. 575
  • چون عدو نبود جهاد آمد محال  ** شهوتت نبود نباشد امتثال 
  • Meylin olmazsa sabrın manası yok. Düşman yoksa ordu sahibi olmana ne hacet?
  • صبر نبود چون نباشد میل تو  ** خصم چون نبود چه حاجت حیل تو 
  • Kendine gel de kendini hadım etme, papaz olma. Çünkü, çekinmek ve temiz durmak, şehvetin zıddıdır.
  • هین مکن خود را خصی رهبان مشو  ** زانک عفت هست شهوت را گرو 
  • Hava ve heves olmadıkça hava ve hevesten çekinin denmesi mümkün değildir. Ölülere gazilik taslanmaz ya!
  • بی‌هوا نهی از هوا ممکن نبود  ** غازیی بر مردگان نتوان نمود 
  • “Yoksullara verin onları doyurun “ denmiştir, şu halde kazan. Çünkü elinde eskiden kazandığın bir şey olmadıkça harcayamazsın ki.
  • انفقوا گفتست پس کسپی بکن  ** زانک نبود خرج بی‌دخل کهن 
  • Gerçi o mutlak olarak “Yoksulları doyurun” demiştir ama sen “Kazanın da sonra yoksulları doyurun” diye oku’ 580
  • گر چه آورد انفقوا را مطلق او  ** تو بخوان که اکسبوا ثم انفقوا 
  • Yine böyle o padişah “Sabredin” buyurdu. Bir istek olmalı ki ondan yüz çeviresin.
  • هم‌چنان چون شاه فرمود اصبروا  ** رغبتی باید کزان تابی تو رو 
  • “Yeyin” emri şehvet için bir tuzaktır, ondan sonra gelen “İsraf etmeyin” emriyse temizliktir.
  • پس کلوا از بهر دام شهوتست  ** بعد از آن لاتسرفوا آن عفتست 
  • Şehvet olmasa ondan kaçınmaya imkan olabilir mi?
  • چونک محمول به نبود لدیه  ** نیست ممکن بود محمول علیه 
  • Sabretme ezasına uğramadıkça karşılığında bir hayır ve mükafat elde edemezsin.
  • چونک رنج صبر نبود مر ترا  ** شرط نبود پس فرو ناید جزا 
  • Ne hoştur o şart ve ne sevinçli şeydir o mükafat. O gönüller açan, canlara canlar katan mükafat! 585
  • حبذا آن شرط و شادا آن جزا  ** آن جزای دل‌نواز جان‌فزا 
  • Aşıkın Allah’dan kazandığı sevap da Allah’dır
  • در بیان آنک ثواب عمل عاشق از حق هم حق است 
  • Aşıkların neşesi de odur, gamı da, hizmetlerine karşılık aldıkları ücret de.
  • عاشقان را شادمانی و غم اوست  ** دست‌مزد و اجرت خدمت هم اوست 
  • Aşık, sevgiliden başkasını seyre dalarsa bu, aşk değildir, aslı yok bir sevdadır.
  • غیر معشوق ار تماشایی بود  ** عشق نبود هرزه سودایی بود 
  • Aşk, o yalımdır ki parladı mı sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar.
  • عشق آن شعله‌ست کو چون بر فروخت  ** هرچه جز معشوق باقی جمله سوخت 
  • La kılıcı, Allah’dan başka ne varsa hepsini keser silip süpürür. Bir bak hele, La’dan sonra ne kalır?
  • تیغ لا در قتل غیر حق براند  ** در نگر زان پس که بعد لا چه ماند 
  • İllallah kalır, hepsi gider. Neşelen, sevin ey ikiliği yakıp yandıran şiddetli aşk! 590
  • ماند الا الله باقی جمله رفت  ** شاد باش ای عشق شرکت‌سوز زفت 
  • Zaten evvelkiler de oydu, sonrakiler de. İkilik ancak şaşı gözün bir görüşüdür, bunu böyle gör.
  • خود همو بود آخرین و اولین  ** شرک جز از دیده‌ی احول مبین 
  • Ne şaşılacak şey! Hiç onun aksinden başka bir güzel olur mu? Beden, ancak canla hareket edebilir.
  • ای عجب حسنی بود جز عکس آن  ** نیست تن را جنبشی از غیر جان 
  • Canı olmayan bedeni istersen yağla, balla beslemeye kalk, yine beyhudedir.
  • آن تنی را که بود در جان خلل  ** خوش نگردد گر بگیری در عسل 
  • Bunu, bir günceğiz olsun dirilip bu canlar canının elindeki kadehi alan, o şarabı içen bilir.
  • این کسی داند که روزی زنده بود  ** از کف این جان جان جامی ربود 
  • Fakat gözü, o yüzleri göremeyene şu duman, can görünür. 595
  • وانک چشم او ندیدست آن رخان  ** پیش او جانست این تف دخان