- Düşman olamadıkça savaş imkanı yoktur. Şehvetin olmazsa ondan kaçınma emrine uyman mümkün değildir. 575
- چون عدو نبود جهاد آمد محال ** شهوتت نبود نباشد امتثال
- Meylin olmazsa sabrın manası yok. Düşman yoksa ordu sahibi olmana ne hacet?
- صبر نبود چون نباشد میل تو ** خصم چون نبود چه حاجت حیل تو
- Kendine gel de kendini hadım etme, papaz olma. Çünkü, çekinmek ve temiz durmak, şehvetin zıddıdır.
- هین مکن خود را خصی رهبان مشو ** زانک عفت هست شهوت را گرو
- Hava ve heves olmadıkça hava ve hevesten çekinin denmesi mümkün değildir. Ölülere gazilik taslanmaz ya!
- بیهوا نهی از هوا ممکن نبود ** غازیی بر مردگان نتوان نمود
- “Yoksullara verin onları doyurun “ denmiştir, şu halde kazan. Çünkü elinde eskiden kazandığın bir şey olmadıkça harcayamazsın ki.
- انفقوا گفتست پس کسپی بکن ** زانک نبود خرج بیدخل کهن
- Gerçi o mutlak olarak “Yoksulları doyurun” demiştir ama sen “Kazanın da sonra yoksulları doyurun” diye oku’ 580
- گر چه آورد انفقوا را مطلق او ** تو بخوان که اکسبوا ثم انفقوا
- Yine böyle o padişah “Sabredin” buyurdu. Bir istek olmalı ki ondan yüz çeviresin.
- همچنان چون شاه فرمود اصبروا ** رغبتی باید کزان تابی تو رو
- “Yeyin” emri şehvet için bir tuzaktır, ondan sonra gelen “İsraf etmeyin” emriyse temizliktir.
- پس کلوا از بهر دام شهوتست ** بعد از آن لاتسرفوا آن عفتست
- Şehvet olmasa ondan kaçınmaya imkan olabilir mi?
- چونک محمول به نبود لدیه ** نیست ممکن بود محمول علیه
- Sabretme ezasına uğramadıkça karşılığında bir hayır ve mükafat elde edemezsin.
- چونک رنج صبر نبود مر ترا ** شرط نبود پس فرو ناید جزا
- Ne hoştur o şart ve ne sevinçli şeydir o mükafat. O gönüller açan, canlara canlar katan mükafat! 585
- حبذا آن شرط و شادا آن جزا ** آن جزای دلنواز جانفزا
- Aşıkın Allah’dan kazandığı sevap da Allah’dır
- در بیان آنک ثواب عمل عاشق از حق هم حق است
- Aşıkların neşesi de odur, gamı da, hizmetlerine karşılık aldıkları ücret de.
- عاشقان را شادمانی و غم اوست ** دستمزد و اجرت خدمت هم اوست
- Aşık, sevgiliden başkasını seyre dalarsa bu, aşk değildir, aslı yok bir sevdadır.
- غیر معشوق ار تماشایی بود ** عشق نبود هرزه سودایی بود
- Aşk, o yalımdır ki parladı mı sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar.
- عشق آن شعلهست کو چون بر فروخت ** هرچه جز معشوق باقی جمله سوخت
- La kılıcı, Allah’dan başka ne varsa hepsini keser silip süpürür. Bir bak hele, La’dan sonra ne kalır?
- تیغ لا در قتل غیر حق براند ** در نگر زان پس که بعد لا چه ماند
- İllallah kalır, hepsi gider. Neşelen, sevin ey ikiliği yakıp yandıran şiddetli aşk! 590
- ماند الا الله باقی جمله رفت ** شاد باش ای عشق شرکتسوز زفت
- Zaten evvelkiler de oydu, sonrakiler de. İkilik ancak şaşı gözün bir görüşüdür, bunu böyle gör.
- خود همو بود آخرین و اولین ** شرک جز از دیدهی احول مبین
- Ne şaşılacak şey! Hiç onun aksinden başka bir güzel olur mu? Beden, ancak canla hareket edebilir.
- ای عجب حسنی بود جز عکس آن ** نیست تن را جنبشی از غیر جان
- Canı olmayan bedeni istersen yağla, balla beslemeye kalk, yine beyhudedir.
- آن تنی را که بود در جان خلل ** خوش نگردد گر بگیری در عسل
- Bunu, bir günceğiz olsun dirilip bu canlar canının elindeki kadehi alan, o şarabı içen bilir.
- این کسی داند که روزی زنده بود ** از کف این جان جان جامی ربود
- Fakat gözü, o yüzleri göremeyene şu duman, can görünür. 595
- وانک چشم او ندیدست آن رخان ** پیش او جانست این تف دخان
- Abdülaziz oğlu Ömer’i görmediğinden Haccac onca adalet sahibidir.
- چون ندید او عمر عبدالعزیز ** پیش او عادل بود حجاج نیز
- O, Musa’nın ejderhasını görmemiştir de büyücülerin iplerinde can var sanır.
- چون ندید او مار موسی را ثبات ** در حبال سحر پندارد حیات
- Arı duru suyu içmeyen kuş, kara su içinde kanat çırpıp durur.
- مرغ کو ناخورده است آب زلال ** اندر آب شور دارد پر و بال
- Zıt olmadıkça zıttı tanınamaz. Yara görülünce onulmaya başlanır.
- جز به ضد ضد را همی نتوان شناخت ** چون ببیند زخم بشناسد نواخت