Güneş gibi nurlar saçan bir akıl lazım ki doğrudan başka bir suretle kılıç vurmasın.
عقل باید نورده چون آفتاب ** تا زند تیغی که نبود جز صواب
Parlak aklım ve iyi bir huyum yok, şu halde silahımı neden kuyuya atmayayım?
چون ندارم عقل تابان و صلاح ** پس چرا در چاه نندازم سلاح
Bu silah, bana düşman olacak. Onun için kılıçla kalkanı kuyuya atıyorum. 660
در چه اندازم کنون تیغ و مجن ** کین سلاح خصم من خواهد شدن
Ne kolumda kuvvet var, ne dayanacağım bir yer. Kılıcımı atmazsam düşmanım elimden alır onunla beni yaralar.
چون ندارم زور و یاری و سند ** تیغم او بستاند و بر من زند
Bu kötü huylu nefis, yüzünü örtmemekte. Ben de onun inadına yüzümü yırtmadayım.
رغم این نفس وقیحهخوی را ** که نپوشد رو خراشم روی را
Bu suretle şu yücelik, şu güzellik azalsın da tamamı ile bitince de ben vebale az düşeyim.
تا شود کم این جمال و این کمال ** چون نماند رو کم افتم در وبال
Yüzümü bu niyetle yırttığımdan suçum yok. Çünkü, bu yüzü yaralarla örtmek gerek.
چون بدین نیت خراشم بزه نیست ** که به زخم این روی را پوشیدنیست
Gönlüm, gizlenme huyuna sahip olsaydı yüzüm, günden güne parlar, güzelleşirdi.665
گر دلم خوی ستیری داشتی ** روی خوبم جز صفا نفراشتی
Kuvvetim kudretim yok, iyiliğe de meyledemiyorum. Bunu gördüm, düşmanımı da gördüm, derhal silahımı kırdım.
چون ندیدم زور و فرهنگ و صلاح ** خصم دیدم زود بشکستم سلاح
Bu suretle de onun bana üstün olmamasına, hançerimin kendime vebal olmamasına gayret etmiş oldum.
تا نگردد تیغ من او را کمال ** تا نگردد خنجرم بر من وبال
Damarım oynadıkça kaçıyorum, çünkü adamın kendisinden kaçması kolaydır.
میگریزم تا رگم جنبان بود ** کی فرار از خویشتن آسان بود
Başkasından kaçan, ondan kurtulunca karar eder.
آنک از غیری بود او را فرار ** چون ازو ببرید گیرد او قرار
Halbuki benim düşmanım da benim, benden kaçan da ben. Şu halde işim kıyamete kadar boyuna kaçmaktır. 670
من که خصمم هم منم اندر گریز ** تا ابد کار من آمد خیزخیز
Adama kendi gölgesi düşman olursa ne Hint’te emin olur, ne Huten’de.
نه به هندست آمن و نه در ختن ** آنک خصم اوست سایهی خویشتن
Gündüzün güneşte yok olan yıldızlar gibi Allah varlığında yok olup kendisinden geçenler, hüner ve sanatlariyle şerlerinden emin olmuşlardır. Yok olana tehlike olamaz.
در صفت آن بیخودان کی از شر خود و هنر خود آمن شدهاند کی فانیاند در بقای حق همچون ستارگان کی فانیاند روز در آفتاب و فانی را خوف آفت و خطر نباشد
Bir adam yokluğa erişir, kendisine yokluğu ziynet edinirse, o adamın, Muhammet gibi gölgesi olmaz.
چون فناش از فقر پیرایه شود ** او محمدوار بیسایه شود
“Yokluk benim iftiharımdır” sırrına ziynet yokluktur. Bu çeşit adam, mumun alevi gibi gölgesizdir.
فقر فخری را فنا پیرایه شد ** چون زبانهی شمع او بیسایه شد
Mum, baştan aşağı alevden ibarettir. Gölge onun çevresine uğrayamaz.
شمع جمله شد زبانه پا و سر ** سایه را نبود بگرد او گذر
Mum kendisinden de kaçtı, gölgeden de. Mumu dökenin isteğine uydu,ışığına sığındı. 675
موم از خویش و ز سایه در گریخت ** در شعاع از بهر او کی شمع ریخت
Mumu döken muma der ki: Seni yok olmak için döktüm. O da, ben yokluğa kaçtım diye cevap verir.
گفت او بهر فنایت ریختم ** گفت من هم در فنا بگریختم
Bu var olan ışık, lazım bir ışıktır, geçici ve arızi ışık gibi değil.
این شعاع باقی آمد مفترض ** نه شعاع شمع فانی عرض
Mum ateşte tamamı ile yok oldu mu artık ondan ne bir eser görürsün ne bir ışık!
شمع چون در نار شد کلی فنا ** نه اثر بینی ز شمع و نه ضیا
Suret ateşi karanlığı gidermek için mum suretinde durur.
هست اندر دفع ظلمت آشکار ** آتش صورت به مومی پایدار
Beden mumu şu görünen mumun aksinedir; yok oldukça can nuru artar. 680
برخلاف موم شمع جسم کان ** تا شود کم گردد افزون نور جان
Bu ebedi ışıktır, mumsa geçici. Can mumunun alevi, Allah’ya aittir.
این شعاع باقی و آن فانیست ** شمع جان را شعلهی ربانیست
Ateşten meydana gelen şu ateş, nur olduğundan geçici gölge, ondan uzaklaşmıştır.
این زبانهی آتشی چون نور بود ** سایهی فانی شدن زو دور بود