- Padişahın can suyu tatlıysa bütün ırmaklar tatlı suyla dolar.
- که رعیت دین شه دارند و بس ** این چنین فرمود سلطان عبس
- Çünkü halk, padişahlarının dinindedir, o “abese” suresinin padişahı böyle buyurmuştur.
- هر یکی یاری یکی مهمان گزید ** در میان یک زفت بود و بیندید
- Her dost bir konuk seçti, konukların arasında pek iri ve misli görülmemiş biri vardı. 75
- جشم ضخمی داشت کس او را نبرد ** ماند در مسجد چو اندر جام درد
- Öyle iriydi ki kimse onu götürmeye cesaret edemedi. Kadehteki posa ve tortu gibi o da mescitte kalakaldı.
- مصطفی بردش چو وا ماند از همه ** هفت بز بد شیرده اندر رمه
- O herkesten arda kalınca Mustafa, alıp götürdü. Sürüde yedi tane süt verir keçi vardı.
- که مقیم خانه بودندی بزان ** بهر دوشیدن برای وقت خوان
- Keçiler yemek zamanı, sağılmak üzere eve gelmişlerdi. O kıtlık babası Oğuz oğlu Uc, ekmeği de yedi, yemeği de. O yedi keçinin sütünü de sildi süpürdü.
- نان و آش و شیر آن هر هفت بز ** خورد آن بوقحط عوج ابن غز
- Ev halkı, hep o keçilerin sütünü umuyordu. Bu yüzden hepsi de kızdılar.
- جمله اهل بیت خشمآلو شدند ** که همه در شیر بز طامع بدند
- O bedavacı herif, midesini davula çevirdi, yalnız başına on sekiz adamın yiyeceğini yedi bitirdi. 80
- معده طبلیخوار همچون طبل کرد ** قسم هژده آدمی تنها بخورد
- Yatacağı zaman odaya girdi. Halayık da kızgınlıkla kapıyı kapadı.
- وقت خفتن رفت و در حجره نشست ** پس کنیزک از غضب در را ببست
- Dışarıdan zincirini sürdü, bağladı. Ona pek kızmış ondan pek dertlenmişti.
- از برون زنجیر در را در فکند ** که ازو بد خشمگین و دردمند
- Kafirin gece yarısı, yahut sabah vakti aptesi geldi, karnı guruldamaya başladı.
- گبر را در نیمشب یا صبحدم ** چون تقاضا آمد و درد شکم
- Yatağından kalkıp kapıya koştu, elini atınca kapıyı kapalı buldu.
- از فراش خویش سوی در شتافت ** دست بر در چون نهاد او بسته یافت
- O hileci herif kapıyı açmak için türlü türlü hilelere başvurduysa da kapıyı açamadı. 85
- در گشادن حیله کرد آن حیلهساز ** نوع نوع و خود نشد آن بند باز
- İyice sıkıştı oda dardı. Şaşırıp kaldı, ne bir derman bulabildi ne bir hile.
- شد تقاضا بر تقاضا خانه تنگ ** ماند او حیران و بیدرمان و دنگ
- Nihayet bir hileye başvurdu, uyumaya bu buruntuyu geçiştirmeye savaştı. Uyudu da. Rüyada kendisini bir viranede gördü.
- حیله کرد او و به خواب اندر خزید ** خویشتن در خواب در ویرانه دید
- Hatırında virane vardı ondan dolayı da rüyada onu gördü.
- زانک ویرانه بد اندر خاطرش ** شد به خواب اندر همانجا منظرش
- Kendisini tenha bir viranede görünce aptes bozmaya zaten ihtiyacı vardı, hemen işini beceriverdi.
- خویش در ویرانهی خالی چو دید ** او چنان محتاج اندر دم برید
- Uyanınca bir de baktı ki yatak pislik içinde. Derdinden deliye döndü. 90
- گشت بیدار و بدید آن جامه خواب ** پر حدث دیوانه شد از اضطراب
- Bu çeşit rezillik toprakla bile örtülemez diye içinden yüzlerce defa coştu, köpürdü.
- ز اندرون او برآمد صد خروش ** زین چنین رسواییی بی خاکپوش
- Uykum uyanıklığımdan beter. Burada yiyor orada pisliyorum dedi.
- گفت خوابم بتر از بیداریم ** گه خورم این سو و آن سو میریم
- Kafir, mezarın dibinde nasıl bağırırsa o da öylece keşke geberseydim demeye koyuldu.
- بانگ میزد وا ثبورا وا ثبور ** همچنانک کافر اندر قعر گور
- Bu gece bir geçse de kapının açılmasını duysam diye beklemeye başladı.
- منتظر که کی شود این شب به سر ** یا برآید در گشادن بانگ در
- Ok yayadan fırlar gibi kimsecikler görmeden kaçmayı kurmaktaydı. 95
- تا گریزد او چو تیری از کمان ** تا نبیند هیچ کس او را چنان
- Hikaye uzundur kısa kesiyorum. Nihayet kapı açıldı, o da dertten gamdan kurtuldu.
- قصه بسیارست کوته میکنم ** باز شد آن در رهید از درد و غم
- Mustafa aleyhisselam’ın, oda kapısını açması ve konuğun, onu görüp utanmaması, dilediği gibi dışarı çıkması için kendisini gizlemesi
- در حجره گشادن مصطفی علیهالسلام بر مهمان و خود را پنهان کردن تا او خیال گشاینده را نبیند و خجل شود و گستاخ بیرون رود
- Mustafa sabahleyin gelip kapıyı açtı. Sabah o yolunu sapıtmış kişiye yol gösterdi.
- مصطفی صبح آمد و در را گشاد ** صبح آن گمراه را او راه داد