English    Türkçe    فارسی   

5
766-790

  • Buyruğa uydun doğru. Fakat bu buyruğun hikmeti neydi? Onun sırlarından birazcığını göstermek gerek.
  • بهر فرمان حکمت فرمان چه بود  ** اندکی ز اسرار آن باید نمود 
  • Kara kuzgunun gaa diye bağırması, dünyada daima uzun bir ömür istemesindendir.
  • کاغ کاغ و نعره‌ی زاغ سیاه  ** دایما باشد به دنیا عمرخواه 
  • İblis gibi tek ve pak Tanrı’dan kıyamete kadar dünya hayatını ister.
  • هم‌چو ابلیس از خدای پاک فرد  ** تا قیامت عمر تن درخواست کرد 
  • İblis de “Beni kıyamet gününe kadar yaşat “ dedi. Keşke, “Rabbimiz, tövbe ettik” deseydi.
  • گفت انظرنی الی یوم الجزا  ** کاشکی گفتی که تبنا ربنا 
  • Tövbesiz ömür, baştanbaşa can çekişmedir. Hazır olan kaçılmayan ölüm, Tanrı’dan gafil olmaktır. 770
  • عمر بی توبه همه جان کندنست  ** مرگ حاضر غایب از حق بودنست 
  • Hakla olunca ömür de, ölüm de... ikisi de hoştur. Fakat Tanrı’sız abıhayat bile ateştir.
  • عمر و مرگ این هر دو با حق خوش بود  ** بی‌خدا آب حیات آتش بود 
  • Öyle bir tapıdan daima ömür istemesi de lanet tesiriyledir.
  • آن هم از تاثیر لعنت بود کو  ** در چنان حضرت همی‌شد عمرجو 
  • Tanrı’dan, ondan başkasını istemek, görünüşte istenen şeyin artmasını stemektir, ama hakikatte onun tamamı ile eksilmesini dilemektir.
  • از خدا غیر خدا را خواستن  ** ظن افزونیست و کلی کاستن 
  • Hele ayrılık ve yabancılıkla geçen ömür yok mu? Bu adeta aslanın huzurunda tilkilik taslamaya benzer.
  • خاصه عمری غرق در بیگانگی  ** در حضور شیر روبه‌شانگی 
  • Bana daha fazla ömür ver de daha gerisin geri gideyim; mühletini uzat da daha aşağılık bir hale geleyim demektir. 775
  • عمر بیشم ده که تا پس‌تر روم  ** مهلم افزون کن که تا کمتر شوم 
  • Nihayet o, lanete nişane olur. Lanet isteyen kişiyse kötü bir kişidir.
  • تا که لعنت را نشانه او بود  ** بد کسی باشد که لعنت‌جو بود 
  • Hoş ömür, yakınlık aleminden can beslemektir. Kuzgunun ömrü ise pislik yemek içindir.
  • عمر خوش در قرب جان پروردنست  ** عمر زاغ از بهر سرگین خوردنست 
  • Bana fazla ömür ver ki pislik yiyeyim, daima bana bunu ver ki benim yaradılışım kötüdür demektedir.
  • عمر بیشم ده که تا گه می‌خورم  ** دایم اینم ده که بس بدگوهرم 
  • O ağzı kokan kuzgun, eğer pislik yemeseydi beni kuzgun huyundan kurtar diye yalvarırdı.
  • گرنه گه خوارست آن گنده‌دهان  ** گویدی کز خوی زاغم وا رهان 
  • Münacat
  • مناجات 
  • Ey toprağı altına çeviren, bir başka toprağı da insanlar babası yapan Tanrı! 780
  • ای مبدل کرده خاکی را به زر  ** خاک دیگر را بکرده بوالبشر 
  • Senin işin, eşyayı olduğu halden çevirmek, ihsan ve lutüflarda bulunmaktır, benim işimse yanlışa düşmek, unutmak ve hata etmektir.
  • کار تو تبدیل اعیان و عطا  ** کار من سهوست و نسیان و خطا 
  • Bilginle yanlışımı noksanı mı döndür. Ben baştan aşağıya kadar sümükten ibaretim, sen beni sabırdan, hilimden ibaret bir hale getir.
  • سهو و نسیان را مبدل کن به علم  ** من همه خلمم مرا کن صبر و حلم 
  • Ey çorak toprağı ekmek haline getiren, ey ölü ekmeği canlandıran, can eden.
  • ای که خاک شوره را تو نان کنی  ** وی که نان مرده را تو جان کنی 
  • Ey şaşırmış cana rehberlik eden, ey yolunu sapıtmışı peygamber yapan!
  • ای که جان خیره را رهبر کنی  ** وی که بی‌ره را تو پیغمبر کنی 
  • Yeryüzünün bir cüzünü gök yaparsın. Yeryüzünün neşesini yıldızlarla artırırsın. 785
  • می‌کنی جزو زمین را آسمان  ** می‌فزایی در زمین از اختران 
  • Kim bu alemden bir abıhayat elde ederse ölüm, ona başkalarından daha çabuk gelir çatar.
  • هر که سازد زین جهان آب حیات  ** زوترش از دیگران آید ممات 
  • Kâinata bakan gönül gözü, görür ki burada daima yeniden yeniye bozulup düzelen şeyler var.
  • دیده‌ی دل کو به گردون بنگریست  ** دید که اینجا هر دمی میناگریست 
  • Şu ten hırkasının iğnesiz, ipliksiz dikilmesinden ve bakırı altın yapan iksirden başka bir şey değildir.
  • قلب اعیانست و اکسیری محیط  ** ایتلاف خرقه‌ی تن بی‌مخیط 
  • Sen, var olduğun gün, ya ateştin, ya yel, yahut da toprak.
  • تو از آن روزی که در هست آمدی  ** آتشی یا بادی یا خاکی بدی 
  • Eğer o halde ebediyen kalman mümkün olsaydı hiç sana bu yücelik nasip olur muydu? 790
  • گر بر آن حالت ترا بودی بقا  ** کی رسیدی مر ترا این ارتقا