- Senin işin, eşyayı olduğu halden çevirmek, ihsan ve lutüflarda bulunmaktır, benim işimse yanlışa düşmek, unutmak ve hata etmektir.
- کار تو تبدیل اعیان و عطا ** کار من سهوست و نسیان و خطا
- Bilginle yanlışımı noksanı mı döndür. Ben baştan aşağıya kadar sümükten ibaretim, sen beni sabırdan, hilimden ibaret bir hale getir.
- سهو و نسیان را مبدل کن به علم ** من همه خلمم مرا کن صبر و حلم
- Ey çorak toprağı ekmek haline getiren, ey ölü ekmeği canlandıran, can eden.
- ای که خاک شوره را تو نان کنی ** وی که نان مرده را تو جان کنی
- Ey şaşırmış cana rehberlik eden, ey yolunu sapıtmışı peygamber yapan!
- ای که جان خیره را رهبر کنی ** وی که بیره را تو پیغمبر کنی
- Yeryüzünün bir cüzünü gök yaparsın. Yeryüzünün neşesini yıldızlarla artırırsın. 785
- میکنی جزو زمین را آسمان ** میفزایی در زمین از اختران
- Kim bu alemden bir abıhayat elde ederse ölüm, ona başkalarından daha çabuk gelir çatar.
- هر که سازد زین جهان آب حیات ** زوترش از دیگران آید ممات
- Kâinata bakan gönül gözü, görür ki burada daima yeniden yeniye bozulup düzelen şeyler var.
- دیدهی دل کو به گردون بنگریست ** دید که اینجا هر دمی میناگریست
- Şu ten hırkasının iğnesiz, ipliksiz dikilmesinden ve bakırı altın yapan iksirden başka bir şey değildir.
- قلب اعیانست و اکسیری محیط ** ایتلاف خرقهی تن بیمخیط
- Sen, var olduğun gün, ya ateştin, ya yel, yahut da toprak.
- تو از آن روزی که در هست آمدی ** آتشی یا بادی یا خاکی بدی
- Eğer o halde ebediyen kalman mümkün olsaydı hiç sana bu yücelik nasip olur muydu? 790
- گر بر آن حالت ترا بودی بقا ** کی رسیدی مر ترا این ارتقا
- Tanrı seni değiştirdi. Önceki varlığın kalmadı. Onun yerine sana daha iyi varlık verdi.
- از مبدل هستی اول نماند ** هستی بهتر به جای آن نشاند
- Böylece yüz binlerce varlığa büründün ki daima ikinci varlık, ilkinden iyidir.
- همچنین تا صد هزاران هستها ** بعد یکدیگر دوم به ز ابتدا
- Bunları değiştiren Tanrı’dan gör de vasıtaları bırak. Çünkü vasıtalara kapıldın da aslından uzaklaştın.
- از مبدل بین وسایط را بمان ** کز وسایط دور گردی ز اصل آن
- Nerede vasıta çoğalırsa ulaşma kaybolur gider.
- واسطه هر جا فزون شد وصل جست ** واسطه کم ذوق وصل افزونترست
- Şaşkınlığın, her şeyi sebepten bilmendendir. Halbuki hayret, sana o tapıya yol açar. 795
- از سببدانی شود کم حیرتت ** حیرت تو ره دهد در حضرتت
- Bu varlıkları yokluklardan buldun. Öyleyse neden yokluktan yüz çevirdin?
- این بقاها از فناها یافتی ** از فنااش رو چرا برتافتی
- O yokluktan ne ziyana uğradın ki varlığa yapıştın a yer faresi!
- زان فناها چه زیان بودت که تا ** بر بقا چفسیدهای ای نافقا
- Madem ki ikinci evvelkinden daha iyidir, yokluğu ara, insanı halden hale değiştirene tap.
- چون دوم از اولینت بهترست ** پس فنا جو و مبدل را پرست
- A inatçı, varlığa düştüğün demden beri şimdiye kadar her lahza yüz binlerce haşir gördün.
- صد هزاران حشر دیدی ای عنود ** تاکنون هر لحظه از بدو وجود
- Haberin yokken cemad aleminden yetişip gelişen nebat alemine geldin. Nebat aleminden de hayat ve iptila alemine düştün. 800
- از جماد بیخبر سوی نما ** وز نما سوی حیات و ابتلا
- Sonra tekrar güzelim akıl ve temyiz alemine gider, bu beş duyguyla altı cihet aleminden kurtulursun.
- باز سوی عقل و تمییزات خوش ** باز سوی خارج این پنج و شش
- Bu ayak izleri, deniz kıyısına kadar gider. Sonra deniz içinde ayak izleri yok olur biter.
- تا لب بحر این نشان پایهاست ** پس نشان پا درون بحر لاست
- Çünkü kuruluk menzillerinde ihtiyat için köyler vardır, yurtlar vardır, konaklar vardır.
- زانک منزلهای خشکی ز احتیاط ** هست دهها و وطنها و رباط
- Deniz konakları da durup dinlenmeyen, sahası ve tavanı olmayan dalgalanmalardır.
- باز منزلهای دریا در وقوف ** وقت موج و حبس بیعرصه و سقوف
- O menzillerin nişanesi adı sanı yoktur. 805
- نیست پیدا آن مراحل را سنام ** نه نشانست آن منازل را نه نام