- Sana lazım olan her vergiyi her hediyeyi verelim, onu her yıl çoğaltalım.
- هر خراج و صلتی که بایدت ** آن ز ما هر موسمی افزایدت
- Ey aslan huylu canımız senin,bir zamancağız onu bize emanet bırak dediler.
- جان ما آن توست ای شیرخو ** پیش ما چندی امانت باش گو
- Padişah bana Ebubekir adlı birisini getirmezseniz canınızı kurtaramazsınız. 850
- گفت نرهانید از من جان خویش ** تا نیاریدم ابوبکری به پیش
- Şehrinizden Ebubekir adlı birini bana armağan olarak sunmazsanız,
- تا مرا بوبکر نام از شهرتان ** هدیه نارید ای رمیده امتان
- Size kötülük eder, sizi ekin gibi keser biçerim. Ne vergi alırım, ne afsun dinlerim dedi.
- بدرومتان همچو کشت ای قوم دون ** نه خراج استانم و نه هم فسون
- Yoluna altın dolu bir çuval getirip, bu şehirden Ebubekir adlı birini isteme.
- بس جوال زر کشیدندش به راه ** کز چنین شهری ابوبکری مخواه
- Sebzvar’da nasıl olur da Ebubekir bulunur? Hiç dere içinde ıslanmamış toprak parçası bulunur mu? dediler.
- کی بود بوبکر اندر سبزوار ** یا کلوخ خشک اندر جویبار
- Padişah altından yüz çevirip “A mecusiler” dedi, Ebubekir adlı birisini armağan olarak getirmedikçe 855
- رو بتابید از زر و گفت ای مغان ** تا نیاریدم ابوبکر ارمغان
- Fayda yok. ben çocuk değilim ki altına, gümüşe hayran olayım.”
- هیچ سودی نیست کودک نیستم ** تا به زر و سیم حیران بیستم
- Ey zebun kişi sen de secde etmedikçe kıçınla mescidi silip süpürsen kurtulamazsın.
- تا نیاری سجده نرهی ای زبون ** گر بپیمایی تو مسجد را به کون
- Şehirliler, sağdan, soldan haberciler uçurdular. Bu yıkık yerde bir Ebubekir var mı nerede? diye aramaya koyuldular.
- منهیان انگیختند از چپ و راست ** که اندرین ویرانه بوبکری کجاست
- Üç gün üç gece koşup tozduktan sonra bir arık Ebubekir bulabildiler.
- بعد سه روز و سه شب که اشتافتند ** یک ابوبکری نزاری یافتند
- Yolcuymuş, hastalıktan yıkık bir yerin bir bucağında kuruyup kalmış. 860
- ره گذر بود و بمانده از مرض ** در یکی گوشهی خرابه پر حرض
- Bir yıkık bucakta uyuyormuş. Onu görünce, çabuk dediler,
- خفته بود او در یکی کنجی خراب ** چون بدیدندش بگفتندش شتاب
- Kalk seni padişah istiyor. Senin yüzünden şehrimiz ölümden kurtulacak.
- خیز که سلطان ترا طالب شدست ** کز تو خواهد شهر ما از قتل رست
- Adam dedi ki: Ayağım olsaydı, yürümeye kudret bulsaydım gideceğim yere giderdim.
- گفت اگر پایم بدی یا مقدمی ** خود به راه خود به مقصد رفتمی
- Bu düşman yurdunda kalır mıydım hiç? Sevgililerin şehrine koşar giderdim.
- اندرین دشمنکده کی ماندمی ** سوی شهر دوستان میراندمی
- Ölü taşıyan bir salacayı getirip Ebubekir’i üstüne yatırdılar. 865
- تختهی مردهکشان بفراشتند ** وان ابوبکر مرا برداشتند
- Hamallara verip görsün diye Harzemşah’ın huzuruna götürdüler.
- سوی خوارمشاه حمالان کشان ** میکشیدندش که تا بیند نشان
- Bu cihan, Sebzvar’dır. Tanrı eri, burada zayi olur gider.
- سبزوارست این جهان و مرد حق ** اندرین جا ضایعست و ممتحق
- Harzemşah ulu Tanrıdır. Bu rezil kavimden gönül istemektedir.
- هست خوارمشاه یزدان جلیل ** دل همی خواهد ازین قوم رذیل
- Peygamber, “Tanrı, suretlerinize bakmaz, kalbe bakar. Kalp işlerinizi düzene koyun” demiştir.
- گفت لا ینظر الی تصویرکم ** فابتغوا ذا القلب فیتدبیر کم
- Tanrı, ben sana, bir gönül sahibinden bakarım. Secdene, altın vermene bakmam bile demektedir. 870
- من ز صاحبدل کنم در تو نظر ** نه به نقش سجده و ایثار زر
- Sen, gönlünü gönül sandın da gönül sahiplerini aramayı bıraktın.
- تو دل خود را چو دل پنداشتی ** جست و جوی اهل دل بگذاشتی
- Gönül öyle bir varlıktır ki bu yedi gök gibi yedi yüz tanesini oraya koysan kaybolur gider.
- دل که گر هفصد چو این هفت آسمان ** اندرو آید شود یاوه و نهان