English    Türkçe    فارسی   

5
953-977

  • Ezeli azgınlığa haber gönderip fitne denizinin dibinden toz kopar dedi.
  • سوی اضلال ازل پیغام کرد  ** که بر آر از قعر بحر فتنه گرد 
  • Musa’da senin kullarından bir kul değil miydi? Deniz dibinde tozdan perdeler salmadı mı?
  • نی یکی از بندگانت موسی است  ** پرده‌ها در بحر او از گرد بست 
  • Su her taraftan çekildi ve deniz dibinden bir toz koptu. 955
  • آب از هر سو عنان را واکشید  ** از تگ دریا غباری برجهید 
  • Tanrı erkeklerin aklını, sabrını alan kadın güzelliğini ona gösterince;
  • چونک خوبی زنان فا او نمود  ** که ز عقل و صبر مردان می‌فزود 
  • Parmacıklarını şıkırdatarak oynamaya başladı. Ver, ver şimdicik muradıma kavuştum dedi.
  • پس زد انگشتک به رقص اندر فتاد  ** که بده زوتر رسیدم در مراد 
  • Aklı fikri kararsız hale getiren o mahmur gözleri görünce,
  • چون بدید آن چشمهای پرخمار  ** که کند عقل و خرد را بی‌قرار 
  • Şu gönlü çöre otu gibi yakıp kavuran dilberlerin yüzlerini seyredince neşelendi.
  • وآن صفای عارض آن دلبران  ** که بسوزد چون سپند این دل بر آن 
  • Yüz. ben, kaş. Akik gibi dudaklar. Sanki ince bir perdeden Tanrı parlamış. 960
  • رو و خال و ابرو و لب چون عقیق  ** گوییا حق تافت از پرده‌ی رقیق 
  • Şeytan, incecik perdeden Tanrı tecelli etmiş gibi o işveyi görünce derhal yerinden sıçrayıp oynamaya koyuldu.
  • دید او آن غنج و برجست سبک  ** چون تجلی حق از پرده‌ی تنک 
  • “İnsanı en güzel bir sıfatla yarattık.Sonra onu aşağılıkların en aşağısına reddettik” ayetiyle “Kimi yaşatır, ömrünün uzun edersek onu kocaltır, güzelliğini ve kuvvetini azaltırız” ayetinin tefsiri
  • تفسیر خلقنا الانسان فی احسن تقویم ثم رددناه اسفل سافلین و تفسیر و من نعمره ننکسه فی الخلق 
  • Adem güzellik timsaliydi, melek ona secde etmişti. Fakat Adem, bu güzellikten düşünce, dedi ki:
  • آدم حسن و ملک ساجد شده  ** هم‌چو آدم باز معزول آمده 
  • Eyvah, varlıktan sonra yokluğa düştüm. Tanrı dedi ki: Cürmün şu: Fazla yaşadın.
  • گفت آوه بعد هستی نیستی  ** گفت جرمت این که افزون زیستی 
  • Cebrail, onu perçeminden tutup güzeller bölüğünden ve şu cennetten çık dedi.
  • جبرئیلش می‌کشاند مو کشان  ** که برو زین خلد و از جوق خوشان 
  • Adem yücelikten sonra bu aşağılık nedir? dedi. Cebrail dedi ki: O lütuftu bu da kahır. 965
  • گفت بعد از عز این اذلال چیست  ** گفت آن دادست و اینت داوریست 
  • Adem, ey Cebrail dedi, canla, gönülle secde etmiştin. Şimdi nasıl beni cennetlerden sürüyorsun?
  • جبرئیلا سجده می‌کردی به جان  ** چون کنون می‌رانیم تو از جنان 
  • Güz mevsiminde ağaçların yaprakları nasıl dökülürse benden de bir sınama yüzünden şu güzelim elbiseler uçmakta.
  • حله می‌پرد ز من در امتحان  ** هم‌چو برگ از نخ در فصل خزان 
  • Parıltısı aya benzeyen yüz, ihtiyarlıkta kertenkele sırtına döner.
  • آن رخی که تاب او بد ماه‌وار  ** شد به پیری هم‌چو پشت سوسمار 
  • Parıl,parıl parlayan o saç, o baş, ihtiyarlık çağında berbat bir hale gelir, tepedeki saçlar dökülür, insan kele benzer.
  • وان سر و فرق گش شعشع شده  ** وقت پیری ناخوش و اصلع شده 
  • O naz ve edalarla salınan ve mızrak gibi dümdüz olan boy, kocalıkta bükülür, yay gibi iki kat olur. 970
  • وان قد صف در نازان چون سنان  ** گشته در پیری دو تا هم‌چون کمان 
  • Lale rengindeki yüz safrana benzer. Aslan gibi kuvvetliyken gücü, kuvveti kesilir, gibi takatsiz bir hale gelir.
  • رنگ لاله گشته رنگ زعفران  ** زور شیرش گشته چون زهره‌ی زنان 
  • Güreşte hileyle bir pehlivanı koltuğuna alıp yere yıkarken şimdi yol yürümek üzere onu koltuklarlar, onun koltuğuna girerler.
  • آنک مردی در بغل کردی به فن  ** می‌بگیرندش بغل وقت شدن 
  • Bu ancak gam alametidir, pörsüme nişanesidir. Bunların her biri, ölüm elçisidir.
  • این خود آثار غم و پژمردگیست  ** هر یکی زینها رسول مردگیست 
  • “Onu aşağılıkların en aşağısına reddettik. Ancak inanan ve iyilikte bulunanlar müstesna. Onlara sonu olmıyan ve kesilmeyen ecir vardır” ayetinin tefsiri
  • تفسیر اسفل سافلین الا الذین آمنوا و عملوا الصالحات فلهم اجر غیر مومنون 
  • Fakat bir adamın hekimi Tanrı nuru olursa ona kocalıktan, hararetten bir noksan gelmez.
  • لیک گر باشد طبیبش نور حق  ** نیست از پیری و تب نقصان و دق 
  • Onun gevşekliği, sarhoşun gevşekliği gibidir. O gevşeklikte bile güçlü kuvvetlidir, Rüstem bile ona haset eder. 975
  • سستی او هست چون سستی مست  ** که اندر آن سستیش رشک رستمست 
  • Ölürse kemikleri zevke gark olur, zerre,zerre bütün varlığı, şevk ışığına dalar.
  • گر بمیرد استخوانش غرق ذوق  ** ذره ذره‌ش در شعاع نور شوق 
  • Fakat nuru olmayan kişi, meyvesiz bağdır. Güz onu alt üst eder.
  • وآنک آنش نیست باغ بی‌ثمر  ** که خزانش می‌کند زیر و زبر