Parıl,parıl parlayan o saç, o baş, ihtiyarlık çağında berbat bir hale gelir, tepedeki saçlar dökülür, insan kele benzer.
وان سر و فرق گش شعشع شده ** وقت پیری ناخوش و اصلع شده
O naz ve edalarla salınan ve mızrak gibi dümdüz olan boy, kocalıkta bükülür, yay gibi iki kat olur.970
وان قد صف در نازان چون سنان ** گشته در پیری دو تا همچون کمان
Lale rengindeki yüz safrana benzer. Aslan gibi kuvvetliyken gücü, kuvveti kesilir, gibi takatsiz bir hale gelir.
رنگ لاله گشته رنگ زعفران ** زور شیرش گشته چون زهرهی زنان
Güreşte hileyle bir pehlivanı koltuğuna alıp yere yıkarken şimdi yol yürümek üzere onu koltuklarlar, onun koltuğuna girerler.
آنک مردی در بغل کردی به فن ** میبگیرندش بغل وقت شدن
Bu ancak gam alametidir, pörsüme nişanesidir. Bunların her biri, ölüm elçisidir.
این خود آثار غم و پژمردگیست ** هر یکی زینها رسول مردگیست
“Onu aşağılıkların en aşağısına reddettik. Ancak inanan ve iyilikte bulunanlar müstesna. Onlara sonu olmıyan ve kesilmeyen ecir vardır” ayetinin tefsiri
تفسیر اسفل سافلین الا الذین آمنوا و عملوا الصالحات فلهم اجر غیر مومنون
Fakat bir adamın hekimi Tanrı nuru olursa ona kocalıktan, hararetten bir noksan gelmez.
لیک گر باشد طبیبش نور حق ** نیست از پیری و تب نقصان و دق
Onun gevşekliği, sarhoşun gevşekliği gibidir. O gevşeklikte bile güçlü kuvvetlidir, Rüstem bile ona haset eder. 975
سستی او هست چون سستی مست ** که اندر آن سستیش رشک رستمست
Ölürse kemikleri zevke gark olur, zerre,zerre bütün varlığı, şevk ışığına dalar.
گر بمیرد استخوانش غرق ذوق ** ذره ذرهش در شعاع نور شوق
Fakat nuru olmayan kişi, meyvesiz bağdır. Güz onu alt üst eder.
وآنک آنش نیست باغ بیثمر ** که خزانش میکند زیر و زبر
Gülü kalmaz, kara,kara dikenleri kalır. Saman yığını gibi sararır, mahsulsüz bir hale gelir.
گل نماند خارها ماند سیاه ** زرد و بیمغز آمده چون تل کاه
Tanrım o bağ ne kusurda bulundu ki o güzelim elbiselerden ayrıldı?
تا چه زلت کرد آن باغ ای خدا ** که ازو این حلهها گردد جدا
Kendisini gördü. Kendisini görmek, öldürücü bir zehirdir ey sınanan kişi kendine gel! 980
خویشتن را دید و دید خویشتن ** زهر قتالست هین ای ممتحن
Aşkından alemin ağlayıp inlediği güzeli, ne suçu var ki herkes kendinden uzaklaştırır.
شاهدی کز عشق او عالم گریست ** عالمش میراند از خود جرم چیست
Suçu şu: Süsü, püsü iğretidir. Öyle olduğu halde bu elbiseler benimdir diye davaya kalkışır.
جرم آنک زیور عاریه بست ** کرد دعوی کین حلل ملک منست
Onu alalım da yakinen bilsin, harman bizimdir, güzellerse tanesini toplarlar.
واستانیم آن که تا داند یقین ** خرمن آن ماست خوبان دانهچین
Bilsin ki o süs, püs iğretidir. O varlık güneşinin bir ışığıdır.
تا بداند کان حلل عاریه بود ** پرتوی بود آن ز خورشید وجود
O güzellik, kudret, fazilet ve hüner, güzellik güneşindendir, bu tarafa gelmiş vurmuştur.985
آن جمال و قدرت و فضل و هنر ** ز آفتاب حسن کرد این سو سفر
O güneşin ışığı, yıldızlar gibi yine şu vurduğu duvarlardan çekilir gider.
باز میگردند چون استارها ** نور آن خورشید ازین دیوارها
Güneşin ışığı gitti mi her duvar, kapkara, karanlık bir halde kala kalır.
پرتو خورشید شد وا جایگاه ** ماند هر دیوار تاریک و سیاه
Güzellerin yüzünde insanı hayran eden nur, üç renkli camdan vuran güneşin ışığıdır.
آنک کرد او در رخ خوبانت دنگ ** نور خورشیدست از شیشهی سه رنگ
Renk,renk camlar o nuru bize çeşit renkli göstermededir.
شیشههای رنگ رنگ آن نور را ** مینمایند این چنین رنگین بما
Renk,renk camlar kalmadı mı, o vakitler seni renksiz nur hayran eder. 990
چون نماند شیشههای رنگرنگ ** نور بیرنگت کند آنگاه دنگ
Nuru, camsız görmeyi adet edin de cam kırılınca kör kalmayasın.
خوی کن بیشیشه دیدن نور را ** تا چو شیشه بشکند نبود عمی
Öğrenilmiş, bellenmiş bilgiye kani olmuş, gözünü başkasının nuru ile aydınlatmışsın.
قانعی با دانش آموخته ** در چراغ غیر چشم افروخته
O da, o ışığı iğreti aldığını bilesin diye senden mumunu kapıverir.
او چراغ خویش برباید که تا ** تو بدانی مستعیری نیفتا