- O küçücük kemikteki yel nasıl bir yeldir ki söz söyleyenin harfini, sesini alıyor?
- آن چه بادست اندر آن خرد استخوان ** کو پذیرد حرف و صوت قصهخوان
- Kemikle yel ancak bir vesileden ibarettir. İki âlemde de Allah’dan başka kimse yoktur.
- استخوان و باد روپوشست و بس ** در دو عالم غیر یزدان نیست کس
- Perdesiz olarak duyan da odur söyleyen de. Çünkü “Kulaklar baştan sayılır.”
- مستمع او قایل او بیاحتجاب ** زانک الاذنان من الراس ای مثاب
- Kâfir dedi ki: Ey ikramcı adam, eğer acıyorsan para ver, al onu. G 1025
- گفت رحمت گر همیآید برو ** زر بده بستانش ای اکرامخو
- önlün yanıyorsa onu benden satın al. Müşkülün parasız hallolmaz.
- از منش وا خر چو میسوزد دلت ** بیمنت حل نگردد مشکلت
- Ebubekir, yüzlerce hizmette bulunur, Allah’ya karşı da beş yüz kere şükür secdesine kapanırım. Güzel bir kulum var, fakat kâfir.
- گفت صد خدمت کنم پانصد سجود ** بندهای دارم تن اسپید و جهود
- Vücudu beyaz ama gönlü kara, gönlü nurlu kulu ver bana.
- تن سپید و دل سیاهستش بگیر ** در عوض ده تن سیاه و دل منیر
- Birisini gönderip kölesini getirtti, hakikatten o köle pek güzeldi.
- پس فرستاد و بیاورد آن همام ** بود الحق سخت زیبا آن غلام
- Bir derece ki o kâfir, hayran oldu, taşa benzeyen yüreği âdeta yerinden oynadı. 1030
- آنچنان که ماند حیران آن جهود ** آن دل چون سنگش از جا رفت زود
- Surete tapanların hali budur. Taş gibi yürekleri, bir suret gördüler mi mum gibi erir.
- حالت صورتپرستان این بود ** سنگشان از صورتی مومین بود
- Fakat yine dayandı, inat etti, bu hiçbir şey değil, bundan başka daha para vermelisin dedi.
- باز کرد استیزه و راضی نشد ** که برین افزون بده بیهیچ بد
- Ebubekir, o kâfirin, hırsı yatışıncaya, gönlü razı oluncaya kadar da para verip Bilâl’i satın aldı.
- یک نصاب نقره هم بر وی فزود ** تا که راضی گشت حرص آن جهود
- Bu alışverişte Sıddıyk aldandı sanarak kâfir gülmeye koyuldu
- خندیدن جهود و پنداشتن کی صدیق مغبونست درین عقد
- O taş yürekli kâfir acıklanarak, eğlenerek, alay ederek bir kahkaha attı.
- قهقهه زد آن جهود سنگدل ** از سر افسوس و طنز و غش و غل
- Sıddıyk dedi ki: Bu kahkaha neden? Herif cevap vereceği yerde büsbütün gülmeye kahkahasını arttırmaya başladı. 1035
- گفت صدیقش که این خنده چه بود ** در جواب پرسش او خنده فزود
- Dedi ki: Bu kara köleyi almaya bu kadar düşmesen, bu kadar sevdalanmasan,
- گفت اگر جدت نبودی و غرام ** در خریداری این اسود غلام
- Ben de ısrar etmezdim , bu verdiğin paranın onda biriyle almış olurdun.
- من ز استیزه نمیجوشیدمی ** خود به عشر اینش بفروشیدمی
- Bence o yarım akça bile etmez. Fakat pahasını bağıra çağıra sen arttırdın.
- کو به نزد من نیرزد نیم دانگ ** تو گران کردی بهایش را به بانگ
- Sıddıyk, a ahmak diye cevap verdi, çocuk gibi bir cevize karşılık bir inci verdin.
- پس جوابش داد صدیق ای غبی ** گوهری دادی به جوزی چون صبی
- Bence o iki cihana değer. Ben cana bakıyorum sen renge bakıyorsun. 1040
- کو به نزد من همیارزد دو کون ** من به جانش ناظرستم تو بلون
- O kızıl altın, fakat şu ahmaklar yurdunda oturanların hasedi yüzünden kara görünmede.
- زر سرخست او سیهتاب آمده ** از برای رشک این احمقکده
- Cisimlerin şu yedi rengini gören baş gözü, bu perde ardından o ruhu göremez.
- دیدهی این هفت رنگ جسمها ** در نیابد زین نقاب آن روح را
- Eğer satışta biraz daha nekeslik etseydin bütün malımı mülkümü verirdim.
- گر مکیسی کردیی در بیع بیش ** دادمی من جمله ملک و مال خویش
- Daha ziyade üstüne düşseydin başkalarından bir etek dolusu altın borç alır, onu da verirdim.
- ور مکاس افزودیی من ز اهتمام ** دامنی زر کردمی از غیر وام
- Fakat bedava buldun da ucuz verdin. Hokkayı açıp da içindeki inciyi görmedin. 1045
- سهل دادی زانک ارزان یافتی ** در ندیدی حقه را نشکافتی
- Cahilliğinden üstü kapalın okkayı verdin, yakında görürsün sen ne zarara girdin!
- حقه سربسته جهل تو بداد ** زود بینی که چه غبنت اوفتاد