- Meğer ki göklerin anahtarları elinde olan sevgiliden sana hususi bir anahtar ihsan edile.
- جز مگر مفتاح خاص آید ز دوست ** که مقالید السموات آن اوست
- Bu söz, yıldıza benzer, aya benzer. Fakat Allah buyruğu olmaksızın tesir etmez.
- این سخن همچون ستارهست و قمر ** لیک بیفرمان حق ندهد اثر
- Bu cihetsiz yıldız, yalnız vahiy arayan kulaklara tesir eder. 105
- این ستارهی بیجهت تاثیر او ** میزند بر گوشهای وحیجو
- Cihetten cihetsizlik âlemine gelin de sizi kurdu paralamasın der.
- کی بیایید از جهت تا بیجهات ** تا ندراند شما را گرگ مات
- Onun yıldızlar saçan pırıltısı karşısında şu dünya güneşi, bir yarasaya benzer.
- آنچنان که لمعهی درپاش اوست ** شمس دنیا در صفت خفاش اوست
- Yedi mavi gök, onun kulluğundadır. Bir çavuşa benzeyen ay, onun derdiyle yanmada, erimededir.
- هفت چرخ ازرقی در رق اوست ** پیک ماه اندر تب و در دق اوست
- Zühre, bir şey soracak oldu mu ona el atar, Müşteri can nakdini eline alıp huzurunda durur.
- زهره چنگ مسله در وی زده ** مشتری با نقد جان پیش آمده
- Zühal, onun elini öpme havasındadır ama kendisini bu devlete lâyık görmez. 110
- در هوای دستبوس او زحل ** لیک خود را مینبیند از محل
- Merih onun yüzünden elini ayağını incitmiş, Utarit onun vasfından yüzlerce kalem kırmıştır.
- دست و پا مریخ چندین خست ازو ** وآن عطارد صد قلم بشکست ازو
- Bütün bu yıldızlar, müneccimle, ey canı bırakıp rengi seçen!
- با منجم این همه انجم به جنگ ** کای رها کرده تو جان بگزیده رنگ
- Can odur,bizse hep rengiz, sayılar ve yazılarız. Onun düşünce yıldızı, bütün yıldızların canıdır diye savaşmaktadır.
- جان ویست و ما همه رنگ و رقوم ** کوکب هر فکر او جان نجوم
- Düşünce de nerede? O makam, tamamıyla pâk nurdur. Ey düşüncelere kapılan, bu düşünce lâfı senin için söylenmiştir.
- فکر کو آنجا همه نورست پاک ** بهر تست این لفظ فکر ای فکرناک
- Her yıldızın yücelerde bir evi vardır ama bizim yıldızımız, hiçbir eve sığmaz. 115
- هر ستاره خانه دارد در علا ** هیچ خانه در نگنجد نجم ما
- Yeri, yurdu yakan şey, nasıl olur da mekâna sığar? Haddi olmayan nur, nasıl olur da hadde girer?
- جای سوز اندر مکان کی در رود ** نور نامحدود را حد کی بود
- Fakat sevdalı ve bir zayıf kişi anlasın diye bir örnek verir, bir suretle tasvir ederler.
- لیک تمثیلی و تصویری کنند ** تا که در یابد ضعیفی عشقمند
- O şey, örnektir, onun misli değil. Bu örneği de donmuş kalmış akıl, bunu anlasın diye getirirler.
- مثل نبود لیک باشد آن مثال ** تا کند عقل مجمد را گسیل
- Akıl keskindir ama ayağı gevşektir. Çünkü gönlü yıkıktır, bedeni sağlam.
- عقل سر تیزست لیکن پای سست ** زانک دل ویران شدست و تن درست
- Bu çeşit aklı olanların akılları, neye takılırsa sımsıkı takılır ama şehveti bırakmayı hiç mi hiç düşünmezler. 120
- عقلشان در نقل دنیا پیچ پیچ ** فکرشان در ترک شهوت هیچ هیچ
- Dâva zamanı göğüsleri doğuya benzer, fakat takva zamanı sabırları, âdeta bir şimşektir.
- صدرشان در وقت دعوی همچو شرق ** صبرشان در وقت تقوی همچو برق
- Her biri hünerlerle kendini gösterir, âlim geçinir. Fakat vefa vaktinde âlem gibi vefasızdır.
- عالمی اندر هنرها خودنما ** همچو عالم بیوفا وقت وفا
- Kendini görme zamanında cihana sığmaz, fakat ekmek gibi boğazda, mide de kaybolur gider.
- وقت خودبینی نگنجد در جهان ** در گلو و معده گم گشته چو نان
- Fakat yine de bütün bu vasıflar iyidir... İyilik aradı mı insanda kötü şey kalmaz ki.
- این همه اوصافشان نیکو شود ** بد نماند چونک نیکوجو شود
- Meni, benliğinde kaldıkça kokuşur, pis olur. Fakat cana ulaştı mı aydınlık âlemini bulur. 125
- گر منی گنده بود همچون منی ** چون به جان پیوست یابد روشنی
- Cansız şey, nebatata yüz tuttu mu, baht ağacından hayat biter.
- هر جمادی که کند رو در نبات ** از درخت بخت او روید حیات
- Canlıya yüz tutan nebat, Hızır gibi âbıhayat kaynağından içer.
- هر نباتی کان به جان رو آورد ** خضروار از چشمهی حیوان خورد