- Dedi ki: Bu kara köleyi almaya bu kadar düşmesen, bu kadar sevdalanmasan,
- گفت اگر جدت نبودی و غرام ** در خریداری این اسود غلام
- Ben de ısrar etmezdim , bu verdiğin paranın onda biriyle almış olurdun.
- من ز استیزه نمیجوشیدمی ** خود به عشر اینش بفروشیدمی
- Bence o yarım akça bile etmez. Fakat pahasını bağıra çağıra sen arttırdın.
- کو به نزد من نیرزد نیم دانگ ** تو گران کردی بهایش را به بانگ
- Sıddıyk, a ahmak diye cevap verdi, çocuk gibi bir cevize karşılık bir inci verdin.
- پس جوابش داد صدیق ای غبی ** گوهری دادی به جوزی چون صبی
- Bence o iki cihana değer. Ben cana bakıyorum sen renge bakıyorsun. 1040
- کو به نزد من همیارزد دو کون ** من به جانش ناظرستم تو بلون
- O kızıl altın, fakat şu ahmaklar yurdunda oturanların hasedi yüzünden kara görünmede.
- زر سرخست او سیهتاب آمده ** از برای رشک این احمقکده
- Cisimlerin şu yedi rengini gören baş gözü, bu perde ardından o ruhu göremez.
- دیدهی این هفت رنگ جسمها ** در نیابد زین نقاب آن روح را
- Eğer satışta biraz daha nekeslik etseydin bütün malımı mülkümü verirdim.
- گر مکیسی کردیی در بیع بیش ** دادمی من جمله ملک و مال خویش
- Daha ziyade üstüne düşseydin başkalarından bir etek dolusu altın borç alır, onu da verirdim.
- ور مکاس افزودیی من ز اهتمام ** دامنی زر کردمی از غیر وام
- Fakat bedava buldun da ucuz verdin. Hokkayı açıp da içindeki inciyi görmedin. 1045
- سهل دادی زانک ارزان یافتی ** در ندیدی حقه را نشکافتی
- Cahilliğinden üstü kapalın okkayı verdin, yakında görürsün sen ne zarara girdin!
- حقه سربسته جهل تو بداد ** زود بینی که چه غبنت اوفتاد
- Lâl dolu hokkayı yele verdin. Zenci gibi kara yüzlü oluşuna da seviniyorsun.
- حقهی پر لعل را دادی به باد ** همچو زنگی در سیهرویی تو شاد
- Sonunda çok eyvah dersin. Hiçbir kimse bahtı, devleti satar mı?
- عاقبت وا حسرتا گویی بسی ** بخت ودولت را فروشد خود کسی
- Baht sana köle elbiselerini bürünmüş de gelmişti. Fakat talihsiz gözün, zâhirden başka bir şey görmedi ki.
- بخت با جامهی غلامانه رسید ** چشم بدبختت به جز ظاهر ندید
- O sana kulluğunu gösterdi, fakat çirkin huyun onunla hileye, düzene girişti. 1050
- او نمودت بندگی خویشتن ** خوی زشتت کرد با او مکر و فن
- A herzevekil bu bedeni ak, gönlü kara köleyi puta taparcasına al bakalım.
- این سیهاسرار تناسپید را ** بتپرستانه بگیر ای ژاژخا
- Bu senin, o da benim. İkimiz kârlıyız a kâfir. Senin dinin senin, benimki benim!
- این ترا و آن مرا بردیم سود ** هین لکم دین ولی دین ای جهود
- Puta tapanların lâyığı budur zaten. Çulu atlas olur atı sopa.
- خود سزای بتپرستان این بود ** جلش اطلس اسپ او چوبین بود
- Kâfirlerin mezarı gibi dumanla ateşle doludur içi, fakat dışarısı yüzlerce nakışla, ziynetle bezenmiştir.
- همچو گور کافران پر دود و نار ** وز برون بر بسته صد نقش و نگار
- Zâlimlerim malları gibi hani. Dışarıdan güzel görünür ama hakikatte mazlûm kanıdır, vebalidir. 1055
- همچو مال ظالمان بیرون جمال ** وز درونش خون مظلوم و وبال
- Münafık gibi görünüşte orucu, namazı görünür de hakikatte otsuz, çimensiz kapkara topraktır.
- چون منافق از برون صوم و صلات ** وز درون خاک سیاه بینبات
- Gar gur edip duran boş buluta benzer. Ondan ne yeryüzünde bir fayda vardır, ne buğdaya bir kuvvet.
- همچو ابری خالیی پر قر و قر ** نه درو نفع زمین نه قوت بر
- Hileli ve yalan vâde gibi hani. Sonu rüsvaylıktır, fakat önü parlak görünür.
- همچو وعدهی مکر و گفتار دروغ ** آخرش رسوا و اول با فروغ
- Ondan sonra Bilâl’in elini tuttu, o mihmetin dişlerinde bir hilâle dönmüş olan dostun eline yapıştı, yola düştüler.
- بعد از آن بگرفت او دست بلال ** آن ز زخم ضرس محنت چون خلال
- O bir hilâle dönmüş de ağza yol bulmuştu, tatlı dilli birine gitmekteydi. 1060
- شد خلالی در دهانی راه یافت ** جانب شیرینزبانی میشتافت