English    Türkçe    فارسی   

6
1051-1075

  • A herzevekil bu bedeni ak, gönlü kara köleyi puta taparcasına al bakalım.
  • Bu senin, o da benim. İkimiz kârlıyız a kâfir. Senin dinin senin, benimki benim!
  • Puta tapanların lâyığı budur zaten. Çulu atlas olur atı sopa.
  • Kâfirlerin mezarı gibi dumanla ateşle doludur içi, fakat dışarısı yüzlerce nakışla, ziynetle bezenmiştir.
  • Zâlimlerim malları gibi hani. Dışarıdan güzel görünür ama hakikatte mazlûm kanıdır, vebalidir. 1055
  • Münafık gibi görünüşte orucu, namazı görünür de hakikatte otsuz, çimensiz kapkara topraktır.
  • Gar gur edip duran boş buluta benzer. Ondan ne yeryüzünde bir fayda vardır, ne buğdaya bir kuvvet.
  • Hileli ve yalan vâde gibi hani. Sonu rüsvaylıktır, fakat önü parlak görünür.
  • Ondan sonra Bilâl’in elini tuttu, o mihmetin dişlerinde bir hilâle dönmüş olan dostun eline yapıştı, yola düştüler.
  • O bir hilâle dönmüş de ağza yol bulmuştu, tatlı dilli birine gitmekteydi. 1060
  • Zayıf, hasta bir haldeydi. Mustafa’nın yüzünü görünce sırt üstü düşüp bayıldı.
  • Uzun müddet kendisinden geçmiş olarak öyle baygın kaldı. Kendine gelince sevincinden gözyaşları dökmeye başladı.
  • Mustafa onu kucakladı. Ona ne bağışladı, ne ihsanlarda bulundu kim bilir?
  • Sanki bir bakırdı, iksire kavuşmuş. Sanki bir müflisti, bol bir define elde etmiş.
  • Perişan balık denize düşmüştü, yolunu kaybetmiş kervan yol bulmuştu. 1065
  • Peygamberin o anda söylediği sözler, geceye söylenseydi gecelikten çıkar,
  • Sabah gibi apaydın olurdu. Ben, o sözleri anlatamam ki!
  • Hamel burcundaki güneş, otlara ve henüz olmamış hurmalara ne yapar? Bilirsin ya.
  • Arı duru su, çiçeklerle fidanlara neler söyler? Onu da bilirsin.
  • Allah’nın sanatı, cihanın bütün cüzilerine karşı âdeta afsuncuların ağzından çıkan soluğun, harfin tesirini yapar. 1070
  • Allah çekişi, tesir ve sebeplerle olur. Harfsiz, dudaksız yüzlerce söz söyler Allah.
  • Tesir ediş de kaderden değil midir? Fakat tesiri, akılla anlaşılmaz.
  • Akıl, asıllarda mukallit olduğu için bil ki ferilerinde de mukallittir.
  • Akıl peki, ben aslı bilmede de mukallidim, fer’i bilmede de fakat asıl maksat nedir, diye sorarsa de ki: Asıl maksat öyle bir şeydir ki sen onu bilemezsin vesselâm!
  • Mustafa aleyhisselâm’ın Allah razı olsun Sıddıyk’a “Ben sana beni de ortak et dememiş miydim ? Neye yalnız aldın? Diye darılması onun da özür getirmesi
  • Peygamber dedi ki: Ey Sıddıyk, sana demedim mi ki bu ihsanda beni de ortak et. 1075