English    Türkçe    فارسی   

6
1074-1098

  • Akıl peki, ben aslı bilmede de mukallidim, fer’i bilmede de fakat asıl maksat nedir, diye sorarsa de ki: Asıl maksat öyle bir şeydir ki sen onu bilemezsin vesselâm!
  • گر بپرسد عقل چون باشد مرام  ** گو چنانک تو ندانی والسلام 
  • Mustafa aleyhisselâm’ın Allah razı olsun Sıddıyk’a “Ben sana beni de ortak et dememiş miydim ? Neye yalnız aldın? Diye darılması onun da özür getirmesi
  • معاتبه‌ی مصطفی علیه‌السلام با صدیق رضی الله عنه کی ترا وصیت کردم کی به شرکت من بخر تو چرا بهر خود تنها خریدی و عذر او 
  • Peygamber dedi ki: Ey Sıddıyk, sana demedim mi ki bu ihsanda beni de ortak et. 1075
  • گفت ای صدیق آخر گفتمت  ** که مرا انباز کن در مکرمت 
  • Ebubekir, biz dedi, ikimiz de senin kullarınız. Ben, onu senin rızan için azat ettim.
  • گفت ما دو بندگان کوی تو  ** کردمش آزاد من بر روی تو 
  • Sen beni kul et,bana dostum de, de senden hiç azatlık istemem.
  • تو مرا می‌دار بنده و یار غار  ** هیچ آزادی نخواهم زینهار 
  • Benim azatlığım sana kul olmamdır. Sensiz olursam mihnetlere, azaplara uğrarım.
  • که مرا از بندگیت آزادیست  ** بی‌تو بر من محنت و بیدادیست 
  • Ey Allah seçilmişi, bu seçilişinle dünyayı dirilttin. Halkın geri kalanlarını ileri götürdün, hele beni yok mu?
  • ای جهان را زنده کرده ز اصطفا  ** خاص کرده عام را خاصه مرا 
  • Gençliğimde rüya görmüştüm, değirmi güneş, bana selâm vermişti. 1080
  • خوابها می‌دید جانم در شباب  ** که سلامم کرد قرص آفتاب 
  • Beni yerden almış, gökyüzüne çıkarmıştı. Bu yücelişte ona yoldaş olmuştum.
  • از زمینم بر کشید او بر سما  ** همره او گشته بودم ز ارتقا 
  • Bu rüya, olmayacak bir şey, malihulyadan ibaret. Hiç olmayacak şey, benim halime uyar mı, benim vasfım olur mu? demiştim.
  • گفتم این ماخولیا بود و محال  ** هیچ گردد مستحیلی وصف حال 
  • Fakat seni görünce kendimi gördüm. Aferin o güzel aynaya!
  • چون ترا دیدم بدیدم خویش را  ** آفرین آن آینه‌ی خوش کیش را 
  • Seni görünce olmayacak şey, bana hâl oldu. Canım ululuklara daldı.
  • چون ترا دیدم محالم حال شد  ** جان من مستغرق اجلال شد 
  • Ey şehirlerin ruhu, seni görünce bu güneşin sevgisi, harareti, gözümden düştü. 1085
  • چون ترا دیدم خود ای روح البلاد  ** مهر این خورشید از چشمم فتاد 
  • Gözüm senin yüzünden yüce bir himmet sahibi oldu, artık çayırlığa, çimenliğe hor bakıyor, onları hoş görmüyor.
  • گشت عالی‌همت از نو چشم من  ** جز به خواری نگردد اندر چمن 
  • Nur aradım, kendimi nurun nuru olarak gördüm. Huri aradım, kendimi hurilerin bile kıskandıkları derecede güzel buldum.
  • نور جستم خود بدیدم نور نور  ** حور جستم خود بدیدم رشک حور 
  • Lâtif ve gümüş bedenli bir Yusuf aradım, sen de bir Yusuf’lar yurdu gördüm ben.
  • یوسفی جستم لطیف و سیم تن  ** یوسفستانی بدیدم در تو من 
  • Cennet peşindeydim, arayıp duruyordum. Her cüzün, bana bir cennet göründü.
  • در پی جنت بدم در جست و جو  ** جنتی بنمود از هر جزو تو 
  • Bu övüşte bana nispetledir, yoksa bu övüş sana bir kınamadır, bir hicivdir. 1090
  • هست این نسبت به من مدح و ثنا  ** هست این نسبت به تو قدح و هجا 
  • Hani, Allah Kelim’i Musa’ya karşı, o sâf çoban, Allah’yı övüyor.
  • هم‌چو مدح مرد چوپان سلیم  ** مر خدا را پیش موسی کلیم 
  • Gel de bitlerini kırayım sana süt içireyim,çarığını dikeyim, önüne çevireyim diyordu ya.
  • که بجویم اشپشت شیرت دهم  ** چارقت دوم من و پیشت نهم 
  • Fakat Allah onun bu sözlerini medih, saydı; sen de merhamet eder, benim sözlerimi medih sayarsan şaşılmaz.
  • قدح او را حق به مدحی برگرفت  ** گر تو هم رحمت کنی نبود شگفت 
  • Anlayışlara acı, kusurludur onlar ey akılların, vehimlerin ötesinde olan Allah!
  • رحم فرما بر قصور فهمها  ** ای ورای عقلها و وهمها 
  • Ey âşıklar, eskileri yenileyen âlemden yepyeni bir ikbal, bir devlet erişti. 1095
  • ایها العشاق اقبالی جدید  ** از جهان کهنه‌ی نوگر رسید 
  • O âlem, öyle bir âlemdir ki biçarelere çareler, arar. Dünyanın yüz binlerce bulunmaz matahı o âlemdedir.
  • زان جهان کو چاره‌ی بیچاره‌جوست  ** صد هزاران نادره دنیا دروست 
  • Ey kavim, müjdeler olsun, ferahlık vakti geldi, zahmet devri geçti, ferahlanın ey kavim!
  • ابشروا یا قوم اذ جاء الفرج  ** افرحوا یا قوم قد زال الحرج 
  • Ey Bilâl, bizi ferahlandır demek için bir güneş, hilâlin evine gitti.
  • آفتابی رفت در کازه‌ی هلال  ** در تقاضا که ارحنا یا بلال