English    Türkçe    فارسی   

6
1092-1116

  • Gel de bitlerini kırayım sana süt içireyim,çarığını dikeyim, önüne çevireyim diyordu ya.
  • که بجویم اشپشت شیرت دهم  ** چارقت دوم من و پیشت نهم 
  • Fakat Allah onun bu sözlerini medih, saydı; sen de merhamet eder, benim sözlerimi medih sayarsan şaşılmaz.
  • قدح او را حق به مدحی برگرفت  ** گر تو هم رحمت کنی نبود شگفت 
  • Anlayışlara acı, kusurludur onlar ey akılların, vehimlerin ötesinde olan Allah!
  • رحم فرما بر قصور فهمها  ** ای ورای عقلها و وهمها 
  • Ey âşıklar, eskileri yenileyen âlemden yepyeni bir ikbal, bir devlet erişti. 1095
  • ایها العشاق اقبالی جدید  ** از جهان کهنه‌ی نوگر رسید 
  • O âlem, öyle bir âlemdir ki biçarelere çareler, arar. Dünyanın yüz binlerce bulunmaz matahı o âlemdedir.
  • زان جهان کو چاره‌ی بیچاره‌جوست  ** صد هزاران نادره دنیا دروست 
  • Ey kavim, müjdeler olsun, ferahlık vakti geldi, zahmet devri geçti, ferahlanın ey kavim!
  • ابشروا یا قوم اذ جاء الفرج  ** افرحوا یا قوم قد زال الحرج 
  • Ey Bilâl, bizi ferahlandır demek için bir güneş, hilâlin evine gitti.
  • آفتابی رفت در کازه‌ی هلال  ** در تقاضا که ارحنا یا بلال 
  • Ey Bilâl, düşman korkusu ile dudak altından söylediğin sözü minarelere çık da kâfirlerin körlüğüne rağmen bağır!
  • زیر لب می‌گفتی از بیم عدو  ** کوری او بر مناره رو بگو 
  • Müjdeci, her dertlinin kulağına, kalk ey talihsiz, devlet yolunu tut diye bağırmada. 1100
  • می‌دمد در گوش هر غمگین بشیر  ** خیز ای مدبر ره اقبال گیر 
  • Ey bu hapiste, şu kokmuş yerde, bitler içinde kalan, kendine gel... kimse duymasın, kurtuldun ,sus!
  • ای درین حبس و درین گند و شپش  ** هین که تا کس نشنود رستی خمش 
  • Dostum, her kılın dibinden bir davul sesi gelmede... Neden şimdi susuyorsun?
  • چون کنی خامش کنون ای یار من  ** کز بن هر مو بر آمد طبل‌زن 
  • Hasetçi düşman öyle bir sağır oldu ki bu kadar davul sesine karşı hani, ses nerede ki diyor.
  • آن‌چنان کر شد عدو رشک‌خو  ** گوید این چندین دهل را بانگ کو 
  • Bak, ne taze diye yüzüne reyhan vuruyorlar da körlüğünden bu eziyet de nedir ki demekte.
  • می‌زند بر روش ریحان که طریست  ** او ز کوری گوید این آسیب چیست 
  • Huri, elini sıkar; kör neden beni incitiyor diye hayretlere düşer, elini çeker. 1105
  • می‌شکنجد حور دستش می‌کشد  ** کور حیران کز چه دردم می‌کند 
  • Bedenimi, elimi ne diye çekiştirip duruyorlar... Ben uyuyorum, bırakın da güzelce dalayım, bir rüya göreyim der.
  • این کشاکش چیست بر دست و تنم  ** خفته‌ام بگذار تا خوابی کنم 
  • Rüyada arayıp durduğun burada... gözünü aç, o izi kutlu ay, önünde!
  • آنک در خوابش همی‌جویی ویست  ** چشم بگشا کان مه نیکو پیست 
  • Onun için yücelere daha fazla belâ geldi. Çünkü sevgili, güzellere daha fazla cilvelenir.
  • زان بلاها بر عزیزان بیش بود  ** کان تجمش یار با خوبان فزود 
  • Her yolda güzellerle lâtife eder, kendisini onlara gösterir, onlarla cilvelenir. Fakat bazen körleri de bir coşturur.
  • لاغ با خوبان کند بر هر رهی  ** نیز کوران را بشوراند گهی 
  • Bir an için kendisini körlere de verir. Bu yüzden de körlerin mahallesinden bir feryattır kopar. 1110
  • خویش را یک‌دم برین کوران دهد  ** تا غریو از کوی کوران بر جهد 
  • Hilâl Allah’ya ihlâs güder bir kuldu. Mukallit değildi,can gözü açıktı.Aczinden değil de kendini gizlemek için mahlûklara kulluk ederdi. Nitekim Lokmanla Yusuf ve saire de görünüşte kul olmuşlardı. Hilâl de beyin kulu ve seyisiydi. O bey müslümandı ama kördü. Kör de bilir ki bir anası vardır. Fakat o ana nasıldır?Vehmine bile getirmez Bu bilgisiyle anasını ulularsa körlükten kuttulması mümkündür .”Allah, bir kuluna hayır vermek isterse kalbinde iki göz açar,o kul o gözlerle gayb âlemini görür”
  • قصه‌ی هلال کی بنده‌ی مخلص بود خدای را صاحب بصیرت بی‌تقلید پنهان شده در بندگی مخلوقان جهت مصلحت نه از عجز چنانک لقمان و یوسف از روی ظاهر و غیر ایشان بنده‌ی سایس بود امیری را و آن امیر مسلمان بود اما چشم بسته داند اعمی که مادری دارد لیک چونی بوهم در نارد اگر با این دانش تعظیم این مادر کند ممکن بود کی از عمی خلاص یابد کی اذا اراد الله به عبد خیرا فتح عینی قلبه لیبصره بهما الغیب این راه ز زندگی دل حاصل کن کین زندگی تن صفت حیوانست 
  • Bilâl’in bazı vasıflarını duydum. Şimdi de Hilâl’in zayıflığını dinle.
  • چون شنیدی بعضی اوصاف بلال  ** بشنو اکنون قصه‌ی ضعف هلال 
  • O, yürüyüşte, gidişte Bilâl’den ileriydi; kötü huylarını daha fazla tepelemişti.
  • از بلال او بیش بود اندر روش  ** خوی بد را بیش کرده بد کشش 
  • Senin gibi ardına ardına gitmez, her an daha ziyade gerilemezdi; senin gibi mücevheri bırakıp taşa koşmazdı.
  • نه چو تو پس‌رو که هر دم پس‌تری  ** سوی سنگی می‌روی از گوهری 
  • Hani şunu gibi: Bir adama konuk geldi. Adam, konuğun yaşını sormaya, ne vakit doğduğunu araştırmaya koyuldu.
  • آن‌چنان کان خواجه را مهمان رسید  ** خواجه از ایام و سالش بر رسید 
  • Oğul dedi, kaç yaşındasın? Söyle, saklama anlat bakalım. 1115
  • گفت عمرت چند سالست ای پسر  ** بازگو و در مدزد و بر شمر 
  • Konuk, on sekiz dedi ,yahut on yedi, on altı. Yahut da kardeşlik, on beş!
  • گفت هجده هفده یا خود شانزده  ** یا که پانزده ای برادرخوانده