- Oğul dedi, kaç yaşındasın? Söyle, saklama anlat bakalım.   1115
- گفت عمرت چند سالست ای پسر  ** بازگو و در مدزد و بر شمر 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Konuk, on sekiz dedi ,yahut on yedi, on altı. Yahut da kardeşlik, on beş!
- گفت هجده هفده یا خود شانزده  ** یا که پانزده ای برادرخوانده 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ev sahibi hadi bakalım şaşkın hadi, biraz daha geri geri git de ananın rahmine gir!
- گفت واپس واپس ای خیره سرت  ** باز میرو تا بکس مادرت 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Bu sözü anlatan bir hikâye
- حکایت در تقریر همین سخن 
 
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Birisi bir beyden at istedi. Bey, yürü dedi, o güzel atı al. 
- آن یکی اسپی طلب کرد از امیر  ** گفت رو آن اسپ اشهب را بگیر 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Adam, ben onu istemem deyince neden dedi. Adam dedi ki: Pek huylu geri geri gidiyor.
- گفت آن را من نخواهم گفت چون  ** گفت او واپسروست و بس حرون 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Boyuna gerisin geri gitmede. Bey dedi ki: Sen de kuyruğunu eve çevir!   1120
- سخت پس پس میرود او سوی بن  ** گفت دمش را به سوی خانه کن 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Senin nefis atının kuyruğu da şehvettir. Bu sebepten, o kendisine tapan, geri geri gider.
- دم این استور نفست شهوتست  ** زین سبب پس پس رود آن خودپرست 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Şehvet, sana aslından kuyruk olduysa o şehveti çek çevir, ahirete şehvetlen.
- شهوت او را که دم آمد ز بن  ** ای مبدل شهوت عقبیش کن 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Şehvetini yemeden içmeden kestin mi, şehvet yüce akıl cihetine düşer, oradan baş gösterir.
- چون ببندی شهوتش را از رغیف  ** سر کند آن شهوت از عقل شریف 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hani bir ağacın kötü dallarını budarsın da iyi dallarından dal budak verir, o dallar kuvvetlenir ya.
- همچو شاخی که ببری از درخت  ** سر کند قوت ز شاخ نیکبخت 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Kuyruğunu o tarafa çevirdin mi geri geri gitse bile sığınılacak yere kadar varır, dayanır.   1125
- چونک کردی دم او را آن طرف  ** گر رود پس پس رود تا مکتنف 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ne mutludur binicisine râm olan ve doğru giden atlar. Onlar, ne geri giderler, ne huysuzluk ederler.
- حبذا اسپان رام پیشرو  ** نه سپسرو نه حرونی را گرو 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Allah Kelim’i Musa gibi hızlı hızlı gider, bir kilim gibi Bahreyn’e kadar varır, yayılır.
- گرمرو چون جسم موسی کلیم  ** تا به بحرینش چو پهنای گلیم 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Musa’nın gittiği yol, tam yedi yüz yıllık yoldu, o sevda ile bu kadar uzun yolu aştı.
- هست هفصدساله راه آن حقب  ** که بکرد او عزم در سیران حب 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bedenindeki gidiş gayreti bu kadardı. Canındaki gayretse ta İlliyn’e değdi.
- همت سیر تنش چون این بود  ** سیر جانش تا به علیین بود 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - İyi biniciler, birbirlerini geçmek için atlarını sürdüler. Karınları şiş battallarsa ahırda kala kaldılar.   1130
- شهسواران در سباقت تاختند  ** خربطان در پایگه انداختند 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hani bir kervan bir köye gelip çatmış, orada açık bir kapı görmüştü.
- آنچنان که کاروانی میرسید  ** در دهی آمد دری را باز دید 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kervan halkından biri bu kocakarı soğuğunda eşyamızı buraya atalım, birkaç gün burada kalalım dedi.
- آن یکی گفت اندرین برد العجوز  ** تا بیندازیم اینجا چند روز 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İçeriden bir ses geldi: Hayır ,neyiniz varsa önce dışarıya bırakın da ondan sonra içeri girin.
- بانگ آمد نه بینداز از برون  ** وانگهانی اندر آ تو اندرون 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Atılması gereken ne varsa dışarıya at da öyle gel. Onlarla içeriye girmeye kalkışma ki bu meclis pek yüce bir meclistir.
- هم برون افکن هر آنچ افکندنیست  ** در میا با آن کای ن مجلس سنیست 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Hilâl, gönlü üstat, ruhu aydın bir zattı. İnanmış bir adamın kuluydu, ona seyislik etmekteydi.   1135
- بد هلال استاددل جانروشنی  ** سایس و بندهی امیری مومنی 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ahırda seyislik ediyordu, ay, kuldu, köleydi ama hakikatte padişahlar padişahıydı.
- سایسی کردی در آخر آن غلام  ** لیک سلطان سلاطین بنده نام 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Beyin, kölesinden haberi bile yoktur. Çünkü ona ancak şeytanın Âdem’e baktığı gibi bakıyordu.
- آن امیر از حال بنده بیخبر  ** که نبودش جز بلیسانه نظر 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ancak su ve toprak görüyordu, ondaki defineden haberi yoktu. Beş duyguyla altı ciheti görüyordu, beş duygunun aslını değil.
- آب و گل میدید و در وی گنج نه  ** پنج و شش میدید و اصل پنج نه 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Toprağın rengi meydandaydı, din nuru görünmüyordu. Her peygamber âlemde böyleydi.
- رنگ طین پیدا و نور دین نهان  ** هر پیمبر این چنین بد در جهان