English    Türkçe    فارسی   

6
1138-1162

  • Ancak su ve toprak görüyordu, ondaki defineden haberi yoktu. Beş duyguyla altı ciheti görüyordu, beş duygunun aslını değil.
  • Toprağın rengi meydandaydı, din nuru görünmüyordu. Her peygamber âlemde böyleydi.
  • Birisi minareyi görür, minaredeki kuşu göremez. Minaredeki hünerli doğanı gözü alamaz. 1140
  • İkincisi, kanatlarını çırpan kuşu görür, fakat kuşun ağzındaki tüyü göremez.
  • Allah nuru ile bakansa hem kuşu görür, hem ağzındaki tüyü.
  • Öbürüne der ki: Tüyü gör tüyü. Tüyü göremedikçe düğüm açılmaz.
  • Birisi insanı nakışlarla bezenmiş balçıktan bir suret görür öbürü ilim ve amelle dolu bir balçık!
  • Beden minaredir, ilim ve ibadet kuşa benzer, onu ister üç yüz tane say ister iki tane. 1145
  • Orta görüşlü adam, yalnız kuşu görür, kuştan başka önde, artta hiçbir şey göremez.
  • Tüyse, kuşta gizli olan tüydür, kuşun canı onunla kaimdir.
  • Onun bilgisi daima canından coşar.Ne eğretidir,ne borç!
  • Hilâl hastalandı, efendisi onu hor görür, tanımazdı, hastalığını da duymadı. Mustafa aleyhisselâm’ın gönlüne doğdu.Hilâl’in hatırını sormaya,ona geçmiş olsun demeye gitti.
  • Hilâl kazara hastalandı, zayıflamaya, erimeye başladı. Mustafa, vahiyle onun halini anladı. 1150
  • Efendisi, onu, pek hor gördüğünden hastalığından da haberdar olmadı.
  • O ihsan sahibi ahırda tam dokuz gün yattı. Hiç kimse halini bilmiyordu.
  • Er olan, erlere padişahlar padişahı kesilen, kendisini yüzlerce akıl, bir deniz gibi kaplayan,
  • Peygambere vahiy geldi, Allah merhameti dertlilere derman oldu, iştiyakını çeken Hilâl hastadır.
  • Mustafa kadri yüce Hilâl’i görmek, ona geçmiş olsun deyip hatırını sormak için o tarafa doğru yola çıktı. 1155
  • O ay, vahiy güneşinin ardına düşmüş, sahabe de yıldızlar gibi onun ardınca gitmedeydi.
  • Ay “Sahabem yıldızlara benzer. İyilere, doğru yolu gösterirler, azgınları taşlarlar” diyordu.
  • Beye, o padişah geldi dediler. Neşesinden çılgın bir halde yerinden sıçradı.
  • O padişahlar padişahını, kendisi için gelmiş sanıp sevinçten ellerini çırptı.
  • Aşağıya inip muştucuya canlar saçıyordu âdeta. 1160
  • Yeri öptü, selâm verdi. Yüzü, sevincinden gül gibi kızarmıştı.
  • Buyurun, dedi, yurdumuzu şereflendirin de burası cennete dönsün.