English    Türkçe    فارسی   

6
117-141

  • Fakat sevdalı ve bir zayıf kişi anlasın diye bir örnek verir, bir suretle tasvir ederler.
  • لیک تمثیلی و تصویری کنند  ** تا که در یابد ضعیفی عشقمند 
  • O şey, örnektir, onun misli değil. Bu örneği de donmuş kalmış akıl, bunu anlasın diye getirirler.
  • مثل نبود لیک باشد آن مثال  ** تا کند عقل مجمد را گسیل 
  • Akıl keskindir ama ayağı gevşektir. Çünkü gönlü yıkıktır, bedeni sağlam.
  • عقل سر تیزست لیکن پای سست  ** زانک دل ویران شدست و تن درست 
  • Bu çeşit aklı olanların akılları, neye takılırsa sımsıkı takılır ama şehveti bırakmayı hiç mi hiç düşünmezler. 120
  • عقلشان در نقل دنیا پیچ پیچ  ** فکرشان در ترک شهوت هیچ هیچ 
  • Dâva zamanı göğüsleri doğuya benzer, fakat takva zamanı sabırları, âdeta bir şimşektir.
  • صدرشان در وقت دعوی هم‌چو شرق  ** صبرشان در وقت تقوی هم‌چو برق 
  • Her biri hünerlerle kendini gösterir, âlim geçinir. Fakat vefa vaktinde âlem gibi vefasızdır.
  • عالمی اندر هنرها خودنما  ** هم‌چو عالم بی‌وفا وقت وفا 
  • Kendini görme zamanında cihana sığmaz, fakat ekmek gibi boğazda, mide de kaybolur gider.
  • وقت خودبینی نگنجد در جهان  ** در گلو و معده گم گشته چو نان 
  • Fakat yine de bütün bu vasıflar iyidir... İyilik aradı mı insanda kötü şey kalmaz ki.
  • این همه اوصافشان نیکو شود  ** بد نماند چونک نیکوجو شود 
  • Meni, benliğinde kaldıkça kokuşur, pis olur. Fakat cana ulaştı mı aydınlık âlemini bulur. 125
  • گر منی گنده بود هم‌چون منی  ** چون به جان پیوست یابد روشنی 
  • Cansız şey, nebatata yüz tuttu mu, baht ağacından hayat biter.
  • هر جمادی که کند رو در نبات  ** از درخت بخت او روید حیات 
  • Canlıya yüz tutan nebat, Hızır gibi âbıhayat kaynağından içer.
  • هر نباتی کان به جان رو آورد  ** خضروار از چشمه‌ی حیوان خورد 
  • Can da canana yüz tutarsa pılısını pırtısını sonsuz ömür iklimine çeker götürür.
  • باز جان چون رو سوی جانان نهد  ** رخت را در عمر بی‌پایان نهد 
  • Birisinin , vaaz eden bir hocaya “Bir borcun üstüne oturmuş olan kuşun başı mı daha üstün ve yücedir, yoksa kuyruğu mu” diye sorması, vaaz edenin de,soran adamın anlayışına göre cevap vermesi.
  • سال سایل از مرغی کی بر سر ربض شهری نشسته باشد سر او فاضل‌ترست و عزیزتر و شریف‌تر و مکرم‌تر یا دم او و جواب دادن واعظ سایل را به قدر فهم او 
  • Bir gün bilgisiz bir adam, vaaz eden birine sordu: Mimberde senden daha yüce söz söyleyen, senden daha güzel vaaz eden bir adam bile yok.
  • واعظی را گفت روزی سایلی  ** کای تو منبر را سنی‌تر قایلی 
  • Sana bir sorum var; ey akıllı er, bu mecliste sualime cevap ver. 130
  • یک سالستم بگو ای ذو لباب  ** اندرین مجلس سالم را جواب 
  • Bir kale burcunun üstüne bir kuş otursa başı mı daha üstündür, kuyruğu mu?
  • بر سر بارو یکی مرغی نشست  ** از سر و از دم کدامینش بهست 
  • Vaaz eden dedi ki: Yüzü şehre, kuyruğu köyeyse yüzü, bil ki kuyruğundan üstündür.
  • گفت اگر رویش به شهر و دم به ده  ** روی او از دم او می‌دان که به 
  • Yok... Eğer kuyruğu şehre, yüzü köyeyse o kuyruğa toprak ol, yüzünden yüz çevir.
  • ور سوی شهرست دم رویش به ده  ** خاک آن دم باش و از رویش بجه 
  • Kanadı olan kuş, yuvasına kadar uçup gider. İnsanlar, insanların kanadı da himmettir.
  • مرغ با پر می‌پرد تا آشیان  ** پر مردم همتست ای مردمان 
  • Bir âşık, hayra, şerre bulanabilir. Sen onun hayrına şerrine bakma, himmetine bak. 135
  • عاشقی که آلوده شد در خیر و شر  ** خیر و شر منگر تو در همت نگر 
  • Doğan, isterse beyaz ve eşsiz olsun; fare avladıktan sonra bayağıdır.
  • باز اگر باشد سپید و بی‌نظیر  ** چونک صیدش موش باشد شد حقیر 
  • Fakat baykuşun meyli, padişaha olsa doğan sayılır, külâhına bakma.
  • ور بود چغدی و میل او به شاه  ** او سر بازست منگر در کلاه 
  • İnsan, bir hamur teknesi boyuncadır ama gök yüzünden de üstündür, esirden de.
  • آدمی بر قد یک طشت خمیر  ** بر فزود از آسمان و از اثیر 
  • Hiç bu gökyüzü “Biz onu ululadık” sözünü duydu mu? Kim duydu bu sözü? Dertlere düşmüş Âdemoğlu.
  • هیچ کرمنا شنید این آسمان  ** که شنید این آدمی پر غمان 
  • Hiç kimse, güzelliğini, aklını, sözlerini, isteklerini yeryüzüne gösterdi, bildirdi mi? 140
  • بر زمین و چرخ عرضه کرد کس  ** خوبی و عقل و عبارات و هوس 
  • Hiç yüzünün güzelliğini, reyindeki isabeti gökyüzüne göstermeye, söylemeye kalkıştı mı?
  • جلوه کردی هیچ تو بر آسمان  ** خوبی روی و اصابت در گمان