English    Türkçe    فارسی   

6
1259-1283

  • Padişah kolunda beslenmedin, avlanmayı bellemedin; zaten doğan değilsin ki av tutasın.
  • چون نه‌ای بازی که گیری تو شکار  ** دست آموز شکار شهریار 
  • Tavus kuşu da değilsin ki yüzlerce nakışlarla bezenesin de gözleri neşelendiresin. 1260
  • نیستی طاوس با صد نقش بند  ** که به نقشت چشمها روشن کنند 
  • Dudu değilsin ki sana şeker versinler, tatlı sözlerini dinlesinler.
  • هم نه‌ای طوطی که چون قندت دهند  ** گوش سوی گفت شیرینت نهند 
  • Bülbül değilsin, âşıkçasına ağlayıp inleyesin, çayırlıkta, çimenlikte yahut lâle bahçelerinde güzel güzel çileyesin.
  • هم نه‌ای بلبل که عاشق‌وار زار  ** خوش بنالی در چمن یا لاله‌زار 
  • Hüthüt değilsin ki çavuşluk edesin. Leylek değilsin ki yücelerde yurt tutasın.
  • هم نه‌ای هدهد که پیکیها کنی  ** نه چو لک‌لک که وطن بالا کنی 
  • Ne iştesin sen? Seni ne diye satın alsınlar? Ne kuşusun sen? Seni ne diye yesinler?
  • در چه کاری تو و بهر چت خرند  ** تو چه مرغی و ترا با چه خورند 
  • Bu değer bilmezlerin dükkânından vazgeç, yücel “Allah satın alır” ihsanının dükkânına gel! 1265
  • زین دکان با مکاسان برتر آ  ** تا دکان فضل که الله اشتری 
  • Köhneliğinden kimsenin almadığı o kumaşı o kerem sahibi alır.
  • کاله‌ای که هیچ خلقش ننگرید  ** از خلاقت آن کریم آن را خرید 
  • Onun yanında hiçbir kalp red edilmez; çünkü alış verişten kâr beklemez ki.
  • هیچ قلبی پیش او مردود نیست  ** زانک قصدش از خریدن سود نیست 
  • Kocakarının hikâyesi
  • رجوع به داستان آن کمپیر 
  • O bunak sokağa bir gelin gibi çıkmak istedi; o azgın karı, kaşlarını yoldu.
  • چون عروسی خواست رفتن آن خریف  ** موی ابرو پاک کرد آن مستخیف 
  • Yanağını, yüzünü, ağzını güzelleştirip süslenmek için aynanın önüne oturdu.
  • پیش رو آیینه بگرفت آن عجوز  ** تا بیاراید رخ و رخسار و پوز 
  • 1270.Yüzüne neşeyle birkaç kere allık sürdü; fakat pörsümüş suratını bir türlü boya tutmadı. 1270
  • چند گلگونه بمالید از بطر  ** سفره‌ی رویش نشد پوشیده‌تر 
  • Kuran’ın aşır başlarındaki tezhipleri kesti, pis mundar suratına yapıştırdı.
  • عشرهای مصحف از جا می‌برید  ** می‌بچفسانید بر رو آن پلید 
  • Bu suretle yüzünün buruşuklarını örtmek, güzeller halkasına yüzük taşı olmak istiyordu.
  • تا که سفره‌ی روی او پنهان شود  ** تا نگین حلقه‌ی خوبان شود 
  • O tezhipli yerleri yapıştırdıkça yapıştırıyor, fakat çarşafını giydi mi hepsi yere düşüyordu.
  • عشرها بر روی هر جا می‌نهاد  ** چونک بر می‌بست چادر می‌فتاد 
  • Yine onları alıp tükürüklüyor, yüzüne yapıştırıyor,
  • باز او آن عشرها را با خدو  ** می‌بچفسانید بر اطراف رو 
  • Fakat yine çarşafına büründü mü hepsi, yere dökülüyordu. 1275
  • باز چادر راست کردی آن تکین  ** عشرها افتادی از رو بر زمین 
  • Bir hayli çalıştı, çabaladı. Nihayet şeytana yüzlerce lânet dedi.
  • چون بسی می‌کرد فن و آن می‌فتاد  ** گفت صد لعنت بر آن ابلیس باد 
  • Bu sözü der demez İblis göründü de dedi ki: A kademsiz kadit olmuş, kurumuş, kokmuş kahpe!
  • شد مصور آن زمان ابلیس زود  ** گفت ای قحبه‌ی قدید بی‌ورود 
  • Ben bütün ömrümde bunu düşünmediğim gibi senden başka da bu işi yapan kahpe görmedim.
  • من همه عمر این نیندیشیده‌ام  ** نه ز جز تو قحبه‌ای این دیده‌ام 
  • Kötülükte acayip bir tohum ektin, âlemde musaf bırakmadın.
  • تخم نادر در فضیحت کاشتی  ** در جهان تو مصحفی نگذاشتی 
  • Sen şeytan ordusunda yüz tane şeytan ordususun. A pis kocakarı, bırak beni! 1280
  • صد بلیسی تو خمیس اندر خمیس  ** ترک من گوی ای عجوزه‌ی دردبیس 
  • Yüzün elma gibi kızarsın diye kitap bilgisinden nice aşirler çaldın.
  • چند دزدی عشر از علم کتاب  ** تا شود رویت ملون هم‌چو سیب 
  • Satmak ve onlarla kendine şeref ve mevki satın almak için Allah erlerinin nice sözlerini aşırdın.
  • چند دزدی حرف مردان خدا  ** تا فروشی و ستانی مرحبا 
  • Fakat eğreti renk senin yüzünü kızartmadı. Hurma ağacına bağlanan dal, hurma vazifesini görmedi.
  • رنگ بر بسته ترا گلگون نکرد  ** شاخ بر بسته فن عرجون نکرد