- Sofi dedi ki: Kafaya yenen bir sille yüzünden körcesine baş vermeye gelmez.
- گفت صوفی در قصاص یک قفا ** سر نشاید باد دادن از عمی
- Teslim hırkasını giyinmişim, bana sille yemek kolay gelir.
- خرقهی تسلیم اندر گردنم ** بر من آسان کرد سیلی خوردنم
- Düşmanını pek arık gördü, ben de düşmanca bir yumruk vursam. 1485
- دید صوفی خصم خود را سخت زار ** گفت اگر مشتش زنم من خصموار
- Kalay gibi eriyip akıverecek. Derken padişah kısas emredecek.
- او به یک مشتم بریزد چون رصاص ** شاه فرماید مرا زجر و قصاص
- Zaten çadır harap, direk kırık, yıkılmaya bahane arıyor.
- خیمه ویرانست و بشکسته وتد ** او بهانه میجود تا در فتد
- Bu ölü herif için kılıç altına gitmek, kısasa razı olmak yazıktır doğrusu, yazık dedi.
- بهر این مرده دریغ آید دریغ ** که قصاصم افتد اندر زیر تیغ
- Onu dövemediğinden kadıya götürmeyi kurdu.
- چون نمیتوانست کف بر خصم زد ** عزمش آن شد کش سوی قاضی برد
- Çünkü kadı, Allahnın terazisidir. Kilesine şeytan hilesi giremez. 1490
- که ترازوی حق است و کیلهاش ** مخلص است از مکر دیو و حیلهاش
- O, hasetlerin, çekişlerin makasıdır. İki düşmanın savaşını, dedikodusunu keser.
- هست او مقراض احقاد و جدال ** قاطع جن دو خصم و قیل و قال
- Afsunu ,şeytanı şişeye hapseder. Kanunu, fitneleri yatıştırır.
- دیو در شیشه کند افسون او ** فتنهها ساکن کند قانون او
- Tamahkâr düşman teraziyi görünce serkeşliği bırakır, onun hükmüne uyar.
- چون ترازو دید خصم پر طمع ** سرکشی بگذارد و گردد تبع
- Fakat terazi olmazsa çok bile versen payına razı olmaz.
- ور ترازو نیست گر افزون دهیش ** از قسم راضی نگردد آگهیش
- Kadı rahmettir, savaşı defeder, kıyametteki adalet denizinden bir katradır o. 1495
- هست قاضی رحمت و دفع ستیز ** قطرهای از بحر عدل رستخیز
- Karta, küçük ve ayağı kısa bile olsa denizin letafeti, ondan belli olur.
- قطره گرچه خرد و کوتهپا بود ** لطف آب بحر ازو پیدا بود
- Gözündeki tozu temizledin mi bir katra’dan Dicle’yi görebilirsin.
- از غبار ار پاک داری کله را ** تو ز یک قطره ببینی دجله را
- Cüzüler küllerin haline tanıktır. Gün battıktan sonra batıda beliren kızıllık, güneşin varlığını bildirir.
- جزوها بر حال کلها شاهدست ** تا شفق غماز خورشید آمدست
- Allah “Güneş battıktan sonra batıda beliren kızıllığa and olsun” dediği zaman Ahmed’in cismine yemin etmiştir.
- آن قسم بر جسم احمد راند حق ** آنچ فرمودست کلا والشفق
- Karınca, bir tanecik buğdayı görüp harmanı anlasaydı hiç o bir tane buğdayın üstüne titrer miydi? 1500
- مور بر دانه چرا لرزان بدی ** گر از آن یک دانه خرمندان بدی
- Sen yine sözüne gel, sofi sabırsız. Yediği sillenin cezasını acele istemekte.
- بر سر حرف آ که صوفی بیدلست ** در مکافات جفا مستعجلست
- Ey zulümler eden, nasıl oluyor da gönlün hoş, yaptığını çekmeyeceksin mi sanıyorsun da gafil oluyorsun?
- ای تو کرده ظلمها چون خوشدلی ** از تقاضای مکافی غافلی
- Yoksa yaptıklarını unuttun mu ki gaflet, perdelerini indirdi?
- یا فراموشت شدست از کردههات ** که فرو آویخت غفلت پردههات
- Ardında düşmanların olmasaydı kâinat sana haset ederdi.
- گر نه خصمیهاستی اندر قفات ** جرم گردون رشک بردی بر صفات
- Fakat sende olan hukuk yüzünden hapistesin. Yaptığın isyanlar yüzünden azar azar özür dilemeye bak. 1505
- لیک محبوسی برای آن حقوق ** اندک اندک عذر میخواه از عقوق
- Bak da ceza veren seni birden tutmasın. Ey dost, suyunu durult.
- تا به یکبارت نگیرد محتسب ** آب خود روشن کن اکنون با محب
- Sofi kendisine sille vuran adamın yanına gidip dâvacı gibi eteğine yapıştı.
- رفت صوفی سوی آن سیلیزنش ** دست زد چون مدعی در دامنش