- Tamahkâr düşman teraziyi görünce serkeşliği bırakır, onun hükmüne uyar.
- چون ترازو دید خصم پر طمع  ** سرکشی بگذارد و گردد تبع 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Fakat terazi olmazsa çok bile versen payına razı olmaz.
- ور ترازو نیست گر افزون دهیش  ** از قسم راضی نگردد آگهیش 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Kadı rahmettir, savaşı defeder, kıyametteki adalet denizinden bir katradır o.   1495
- هست قاضی رحمت و دفع ستیز  ** قطرهای از بحر عدل رستخیز 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Karta, küçük ve ayağı kısa bile olsa denizin letafeti, ondan belli olur.
- قطره گرچه خرد و کوتهپا بود  ** لطف آب بحر ازو پیدا بود 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Gözündeki tozu temizledin mi bir katra’dan Dicle’yi görebilirsin.
- از غبار ار پاک داری کله را  ** تو ز یک قطره ببینی دجله را 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Cüzüler küllerin haline tanıktır. Gün battıktan sonra batıda beliren kızıllık, güneşin varlığını bildirir.
- جزوها بر حال کلها شاهدست  ** تا شفق غماز خورشید آمدست 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Allah “Güneş battıktan sonra batıda beliren kızıllığa and olsun” dediği zaman Ahmed’in cismine yemin etmiştir.
- آن قسم بر جسم احمد راند حق  ** آنچ فرمودست کلا والشفق 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Karınca, bir tanecik buğdayı görüp harmanı anlasaydı hiç o bir tane buğdayın üstüne titrer miydi?   1500
- مور بر دانه چرا لرزان بدی  ** گر از آن یک دانه خرمندان بدی 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sen yine sözüne gel, sofi sabırsız. Yediği sillenin cezasını acele istemekte.
- بر سر حرف آ که صوفی بیدلست  ** در مکافات جفا مستعجلست 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ey zulümler eden, nasıl oluyor da gönlün hoş, yaptığını çekmeyeceksin mi sanıyorsun da gafil oluyorsun?
- ای تو کرده ظلمها چون خوشدلی  ** از تقاضای مکافی غافلی 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yoksa yaptıklarını unuttun mu ki gaflet, perdelerini indirdi?
- یا فراموشت شدست از کردههات  ** که فرو آویخت غفلت پردههات 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ardında düşmanların olmasaydı kâinat sana haset ederdi.
- گر نه خصمیهاستی اندر قفات  ** جرم گردون رشک بردی بر صفات 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Fakat sende olan hukuk yüzünden hapistesin. Yaptığın isyanlar yüzünden azar azar özür dilemeye bak.   1505
- لیک محبوسی برای آن حقوق  ** اندک اندک عذر میخواه از عقوق 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bak da ceza veren seni birden tutmasın. Ey dost, suyunu durult.
- تا به یکبارت نگیرد محتسب  ** آب خود روشن کن اکنون با محب 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sofi kendisine sille vuran adamın yanına gidip dâvacı gibi eteğine yapıştı.
- رفت صوفی سوی آن سیلیزنش  ** دست زد چون مدعی در دامنش 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Onu çeke çeke kadının yanına götürdü. Bu ters eşeği ya eşeğe bindir, halka göstererek ceza ver.
- اندر آوردش بر قاضی کشان  ** کین خر ادبار را بر خر نشان 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yahut da döverek cezalandır. Artık hangisini münasip görürsen onu yap.
- یا به زخم دره او را ده جزا  ** آنچنان که رای تو بیند سزا 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Senin verdiğin cezadan ölse bile ölür gider, soran bile olmaz.   1510
- کانک از زجر تو میرد در دمار  ** بر تو تاوان نیست آن باشد جبار 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kadının şer’an vurduğu sopayla birisi ölürse kadı, onu ödemez. Çünkü şeriat’in emri oyuncak değildir.
- در حد و تعزیر قاضی هر که مرد  ** نیست بر قاضی ضمان کو نیست خرد 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O, Allah vekilidir, Allah adaletinin gölgesidir. Her hak sahibiyle cezaya müstahak olanın aynasıdır o.
- نایب حقست و سایهی عدل حق  ** آینهی هر مستحق و مستحق 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O, mazlumun hakkını hak etmek için ceza verir, kendi ırzı için kızgınlığından yahut da bir şey kazanmak için değil.
- کو ادب از بهر مظلومی کند  ** نه برای عرض و خشم و دخل خود 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Onun cezası, Allah içindir, kıyamet günü içindir. Bu ceza da bir hata olsa bile ona diyet lâzım gelmez.
- چون برای حق و روز آجلهست  ** گر خطایی شد دیت بر عاقلهست 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Çünkü birisini kendisi için döven borçludur. Allah için döven her şeyden emindir.   1515
- آنک بهر خود زند او ضامنست  ** وآنک بهر حق زند او آمنست 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Baba oğlunu dövse de oğlu ölse kan diyetini vermesi lâzımdır.
- گر پدر زد مر پسر را و بمرد  ** آن پدر را خونبها باید شمرد 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Çünkü onu, kendi işi için dövmüştür. Oğlun, babaya hizmeti vaciptir.
- زانک او را بهر کار خویش زد  ** خدمت او هست واجب بر ولد