- Kıtlık yılında gülüp duran güneşin yüzünden bağlar, bahçeler ölüm haline girer, can çekişirler. 1580
- سال قحط از آفتاب خیرهخند ** باغها در مرگ و جان کندن رسند
- Allah’nın “Çok ağlayın” emrini okumuşsundur. Peki, ne diye pişmiş kelle gibi sırıtıp kaldın ya?
- ز امر حق وابکوا کثیرا خواندهای ** چون سر بریان چه خندان ماندهای
- Mum gibi daima göz yaşı dökersen mum gibi evi aydınlatmış olursun.
- روشنی خانه باشی همچو شمع ** گر فرو پاشی تو همچون شمع دمع
- Ananın, yahut babanın ekşi suratı,çocuğu her zarardan korur.
- آن ترشرویی مادر یا پدر ** حافظ فرزند شد از هر ضرر
- Ey sersem sersem gülüp duran, gülmenin zevkini gördün, bir de ağlamanın zevkini seyret. O, şeker madenidir.
- ذوق خنده دیدهای ای خیرهخند ** ذوق گریه بین که هست آن کان قند
- Seni cehennem ağlatırsa onu anmak, sana cennetten hoştur. 1585
- چون جهنم گریه آرد یاد آن ** پس جهنم خوشتر آید از جنان
- Gülmeler, ağlamalarda gizlidir. Ey sâf ve temiz kişi, defineyi yıkık yerlerde ara.
- خندهها در گریهها آمد کتیم ** گنج در ویرانهها جو ای سلیم
- Zevk gamlardadır. Onların izini kaybetmişler, abıhayatı karanlıklara çekip götürmüşlerdir.
- ذوق در غمهاست پی گم کردهاند ** آب حیوان را به ظلمت بردهاند
- Yolda konak yerine kadar tersine nal izleri var. İhtiyatlı ol gözünü dört aç.
- بازگونه نعل در ره تا رباط ** چشمها را چار کن در احتیاط
- İbret gözünü dört aç. Sevgilinin iki gözünü de kendi gözlerine dost et.
- چشمها را چار کن در اعتبار ** یار کن با چشم خود دو چشم یار
- Kuran’dan “Onlar, işlerini danışarak yaparlar” âyetini oku. Sevgiliyle dost ol, nazlanarak of deme. 1590
- امرهم شوری بخوان اندر صحف ** یار را باش و مگوش از ناز اف
- Dost, yolda arkadır,sığınaktır. İyice bakarsan görürsün ki yol sevgiliden ibarettir.
- یار باشد راه را پشت و پناه ** چونک نیکو بنگری یارست راه
- Dostlara, sevdiklere ulaştın mı sus, otur. O halkaya kendini yüzük taşı yapmaya kalkışma.
- چونک در یاران رسی خامش نشین ** اندر آن حلقه مکن خود را نگین
- Aklını başına devşir de Cuma namazına bak. Herkes toplanmıştır, bir düşüncededir, susup dururlar.
- در نماز جمعه بنگر خوش به هوش ** جمله جمعند و یکاندیشه و خموش
- Varını yoğunu sükût diyarına çek. Nişan arıyorsan kendini nişane yapmaya kalkışma.
- رختها را سوی خاموشی کشان ** چون نشان جویی مکن خود را نشان
- Peygamber dedi ki: Bil ki karanlıkta yıldızlar nasıl yol gösterirse dostlar da elemler, sıkıntılar denizinde öyle yol gösterir. 1595
- گفت پیغامبر که در بحر هموم ** در دلالت دان تو یاران را نجوم
- Gözü yıldızlara dik, yol ara. Söz, bakışı bulandırır, sus, söylenme.
- چشم در استارگان نه ره بجو ** نطق تشویش نظر باشد مگو
- İki doğru söz söyledin mi, uydurma söz de ona uyar, ulanır gider.
- گر دو حرف صدق گویی ای فلان ** گفت تیره در تبع گردد روان
- Söz, sözü açar derler; hiç duymadın mı bu lâfı?
- این نخواندی کالکلام ای مستهام ** فی شجون حره جر الکلام
- Sakın doğru söze de girişeyim deme. Çünkü söz, doğrudan eğriye gidiverir.
- هین مشو شارع در آن حرف رشد ** که سخن زو مر سخن را میکشد
- Ağzını açtın mı artık söz, senin elinde değildir. Sâf sözün ardından bulanık söz de akar. 1600
- نیست در ضبطت چو بگشادی دهان ** از پی صافی شود تیره روان
- Fakat Allah vahyinin yolunda mâsum olanın sözleri, tamımı ile sâftır, onun için böyle dam ağzını açar, söze başlarsa caizdir.
- آنک معصوم ره وحی خداست ** چون همه صافست بگشاید رواست
- Çünkü peygamber, kendi heva ve hevesinden söz söylemez. Allah mâsumundan heva ve heves doğar mı hiç?
- زانک ما ینطق رسول بالهوی ** کی هوا زاید ز معصوم خدا
- Hal sahibi ol da söz söyle; bu suretle de benim gibi söze düşkün olma!
- خویشتن را ساز منطیقی ز حال ** تا نگردی همچو من سخرهی مقال
- Sofinin, kadıdan sorusu
- سال کردن آن صوفی قاضی را
- Sofi dedi ki: Mademki altın, bir madendendir. Neden bunda fayda var, onda zarar?
- گفت صوفی چون ز یک کانست زر ** این چرا نفعست و آن دیگر ضرر