- Allah’nın “Çok ağlayın” emrini okumuşsundur. Peki, ne diye pişmiş kelle gibi sırıtıp kaldın ya?
- ز امر حق وابکوا کثیرا خواندهای  ** چون سر بریان چه خندان ماندهای 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Mum gibi daima göz yaşı dökersen mum gibi evi aydınlatmış olursun.
- روشنی خانه باشی همچو شمع  ** گر فرو پاشی تو همچون شمع دمع 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ananın, yahut babanın ekşi suratı,çocuğu her zarardan korur.
- آن ترشرویی مادر یا پدر  ** حافظ فرزند شد از هر ضرر 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ey sersem sersem gülüp duran, gülmenin zevkini gördün, bir de ağlamanın zevkini seyret. O, şeker madenidir.
- ذوق خنده دیدهای ای خیرهخند  ** ذوق گریه بین که هست آن کان قند 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Seni cehennem ağlatırsa onu anmak, sana cennetten hoştur.   1585
- چون جهنم گریه آرد یاد آن  ** پس جهنم خوشتر آید از جنان 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Gülmeler, ağlamalarda gizlidir. Ey sâf ve temiz kişi, defineyi yıkık yerlerde ara.
- خندهها در گریهها آمد کتیم  ** گنج در ویرانهها جو ای سلیم 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Zevk gamlardadır. Onların izini kaybetmişler, abıhayatı karanlıklara çekip götürmüşlerdir.
- ذوق در غمهاست پی گم کردهاند  ** آب حیوان را به ظلمت بردهاند 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yolda konak yerine kadar tersine nal izleri var. İhtiyatlı ol gözünü dört aç.
- بازگونه نعل در ره تا رباط  ** چشمها را چار کن در احتیاط 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İbret gözünü dört aç. Sevgilinin iki gözünü de kendi gözlerine dost et.
- چشمها را چار کن در اعتبار  ** یار کن با چشم خود دو چشم یار 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Kuran’dan “Onlar, işlerini danışarak yaparlar” âyetini oku. Sevgiliyle dost ol, nazlanarak of deme.   1590
- امرهم شوری بخوان اندر صحف  ** یار را باش و مگوش از ناز اف 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Dost, yolda arkadır,sığınaktır. İyice bakarsan görürsün ki yol sevgiliden ibarettir.
- یار باشد راه را پشت و پناه  ** چونک نیکو بنگری یارست راه 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Dostlara, sevdiklere ulaştın mı sus, otur. O halkaya kendini yüzük taşı yapmaya kalkışma.
- چونک در یاران رسی خامش نشین  ** اندر آن حلقه مکن خود را نگین 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Aklını başına devşir de Cuma namazına bak. Herkes toplanmıştır, bir düşüncededir, susup dururlar.
- در نماز جمعه بنگر خوش به هوش  ** جمله جمعند و یکاندیشه و خموش 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Varını yoğunu sükût diyarına çek. Nişan arıyorsan kendini nişane yapmaya kalkışma.
- رختها را سوی خاموشی کشان  ** چون نشان جویی مکن خود را نشان 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Peygamber dedi ki: Bil ki karanlıkta yıldızlar nasıl yol gösterirse dostlar da elemler, sıkıntılar denizinde öyle yol gösterir.   1595
- گفت پیغامبر که در بحر هموم  ** در دلالت دان تو یاران را نجوم 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Gözü yıldızlara dik, yol ara. Söz, bakışı bulandırır, sus, söylenme.
- چشم در استارگان نه ره بجو  ** نطق تشویش نظر باشد مگو 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İki doğru söz söyledin mi, uydurma söz de ona uyar, ulanır gider.
- گر دو حرف صدق گویی ای فلان  ** گفت تیره در تبع گردد روان 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Söz, sözü açar derler; hiç duymadın mı bu lâfı?
- این نخواندی کالکلام ای مستهام  ** فی شجون حره جر الکلام 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sakın doğru söze de girişeyim deme. Çünkü söz, doğrudan eğriye gidiverir.
- هین مشو شارع در آن حرف رشد  ** که سخن زو مر سخن را میکشد 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Ağzını açtın mı artık söz, senin elinde değildir. Sâf sözün ardından bulanık söz de akar.   1600
- نیست در ضبطت چو بگشادی دهان  ** از پی صافی شود تیره روان 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Fakat Allah vahyinin yolunda mâsum olanın sözleri, tamımı ile sâftır, onun için böyle dam ağzını açar, söze başlarsa caizdir.
- آنک معصوم ره وحی خداست  ** چون همه صافست بگشاید رواست 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Çünkü peygamber, kendi heva ve hevesinden söz söylemez. Allah mâsumundan heva ve heves doğar mı hiç?
- زانک ما ینطق رسول بالهوی  ** کی هوا زاید ز معصوم خدا 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hal sahibi ol da söz söyle; bu suretle de benim gibi söze düşkün olma!
- خویشتن را ساز منطیقی ز حال  ** تا نگردی همچو من سخرهی مقال 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Sofinin, kadıdan sorusu
- سال کردن آن صوفی قاضی را 
 
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sofi dedi ki: Mademki altın, bir madendendir. Neden bunda fayda var, onda zarar?
- گفت صوفی چون ز یک کانست زر  ** این چرا نفعست و آن دیگر ضرر 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Hepsi bir elden geldiği halde neden bunun aklı başında, öbürü sarhoş?   1605
- چونک جمله از یکی دست آمدست  ** این چرا هوشیار و آن مست آمدست