- Gülmeler, ağlamalarda gizlidir. Ey sâf ve temiz kişi, defineyi yıkık yerlerde ara.
- خندهها در گریهها آمد کتیم ** گنج در ویرانهها جو ای سلیم
- Zevk gamlardadır. Onların izini kaybetmişler, abıhayatı karanlıklara çekip götürmüşlerdir.
- ذوق در غمهاست پی گم کردهاند ** آب حیوان را به ظلمت بردهاند
- Yolda konak yerine kadar tersine nal izleri var. İhtiyatlı ol gözünü dört aç.
- بازگونه نعل در ره تا رباط ** چشمها را چار کن در احتیاط
- İbret gözünü dört aç. Sevgilinin iki gözünü de kendi gözlerine dost et.
- چشمها را چار کن در اعتبار ** یار کن با چشم خود دو چشم یار
- Kuran’dan “Onlar, işlerini danışarak yaparlar” âyetini oku. Sevgiliyle dost ol, nazlanarak of deme. 1590
- امرهم شوری بخوان اندر صحف ** یار را باش و مگوش از ناز اف
- Dost, yolda arkadır,sığınaktır. İyice bakarsan görürsün ki yol sevgiliden ibarettir.
- یار باشد راه را پشت و پناه ** چونک نیکو بنگری یارست راه
- Dostlara, sevdiklere ulaştın mı sus, otur. O halkaya kendini yüzük taşı yapmaya kalkışma.
- چونک در یاران رسی خامش نشین ** اندر آن حلقه مکن خود را نگین
- Aklını başına devşir de Cuma namazına bak. Herkes toplanmıştır, bir düşüncededir, susup dururlar.
- در نماز جمعه بنگر خوش به هوش ** جمله جمعند و یکاندیشه و خموش
- Varını yoğunu sükût diyarına çek. Nişan arıyorsan kendini nişane yapmaya kalkışma.
- رختها را سوی خاموشی کشان ** چون نشان جویی مکن خود را نشان
- Peygamber dedi ki: Bil ki karanlıkta yıldızlar nasıl yol gösterirse dostlar da elemler, sıkıntılar denizinde öyle yol gösterir. 1595
- گفت پیغامبر که در بحر هموم ** در دلالت دان تو یاران را نجوم
- Gözü yıldızlara dik, yol ara. Söz, bakışı bulandırır, sus, söylenme.
- چشم در استارگان نه ره بجو ** نطق تشویش نظر باشد مگو
- İki doğru söz söyledin mi, uydurma söz de ona uyar, ulanır gider.
- گر دو حرف صدق گویی ای فلان ** گفت تیره در تبع گردد روان
- Söz, sözü açar derler; hiç duymadın mı bu lâfı?
- این نخواندی کالکلام ای مستهام ** فی شجون حره جر الکلام
- Sakın doğru söze de girişeyim deme. Çünkü söz, doğrudan eğriye gidiverir.
- هین مشو شارع در آن حرف رشد ** که سخن زو مر سخن را میکشد
- Ağzını açtın mı artık söz, senin elinde değildir. Sâf sözün ardından bulanık söz de akar. 1600
- نیست در ضبطت چو بگشادی دهان ** از پی صافی شود تیره روان
- Fakat Allah vahyinin yolunda mâsum olanın sözleri, tamımı ile sâftır, onun için böyle dam ağzını açar, söze başlarsa caizdir.
- آنک معصوم ره وحی خداست ** چون همه صافست بگشاید رواست
- Çünkü peygamber, kendi heva ve hevesinden söz söylemez. Allah mâsumundan heva ve heves doğar mı hiç?
- زانک ما ینطق رسول بالهوی ** کی هوا زاید ز معصوم خدا
- Hal sahibi ol da söz söyle; bu suretle de benim gibi söze düşkün olma!
- خویشتن را ساز منطیقی ز حال ** تا نگردی همچو من سخرهی مقال
- Sofinin, kadıdan sorusu
- سال کردن آن صوفی قاضی را
- Sofi dedi ki: Mademki altın, bir madendendir. Neden bunda fayda var, onda zarar?
- گفت صوفی چون ز یک کانست زر ** این چرا نفعست و آن دیگر ضرر
- Hepsi bir elden geldiği halde neden bunun aklı başında, öbürü sarhoş? 1605
- چونک جمله از یکی دست آمدست ** این چرا هوشیار و آن مست آمدست
- Bu ırmaklar, hep bir denizden akıyor da neden bu tatlı, öbürü ağza zehir gibi gelmede.
- چون ز یک دریاست این جوها روان ** این چرا نوش است و آن زهر دهان
- Bütün nurlar, ebedîlik güneşindedir de doğru sabahla, yalancı aydınlık nasıl meydana geliyor?
- چون همه انوار از شمس بقاست ** صبح صادق صبح کاذب از چه خاست
- Bakanın gözüne çekilen sürme, aynı sürme. Doğru görüşle şaşı görüş nereden çıkıyor?
- چون ز یک سرمهست ناظر را کحل ** از چه آمد راستبینی و حول
- Para basılan yerin sahibi Allah iken nasıl oluyor da paraların bir kısmı iyi basılıyor, bir kısmı fena?
- چونک دار الضرب را سلطان خداست ** نقد را چون ضرب خوب و نارواست
- Allah, yola “benim yolum” dedikten sonra neden bu ahde vefa etmede, öbürü yol kesmede. 1610
- چون خدا فرمود ره را راه من ** این خفیر از چیست و آن یک راهزن