English    Türkçe    فارسی   

6
1593-1617

  • Aklını başına devşir de Cuma namazına bak. Herkes toplanmıştır, bir düşüncededir, susup dururlar.
  • در نماز جمعه بنگر خوش به هوش  ** جمله جمعند و یک‌اندیشه و خموش 
  • Varını yoğunu sükût diyarına çek. Nişan arıyorsan kendini nişane yapmaya kalkışma.
  • رختها را سوی خاموشی کشان  ** چون نشان جویی مکن خود را نشان 
  • Peygamber dedi ki: Bil ki karanlıkta yıldızlar nasıl yol gösterirse dostlar da elemler, sıkıntılar denizinde öyle yol gösterir. 1595
  • گفت پیغامبر که در بحر هموم  ** در دلالت دان تو یاران را نجوم 
  • Gözü yıldızlara dik, yol ara. Söz, bakışı bulandırır, sus, söylenme.
  • چشم در استارگان نه ره بجو  ** نطق تشویش نظر باشد مگو 
  • İki doğru söz söyledin mi, uydurma söz de ona uyar, ulanır gider.
  • گر دو حرف صدق گویی ای فلان  ** گفت تیره در تبع گردد روان 
  • Söz, sözü açar derler; hiç duymadın mı bu lâfı?
  • این نخواندی کالکلام ای مستهام  ** فی شجون حره جر الکلام 
  • Sakın doğru söze de girişeyim deme. Çünkü söz, doğrudan eğriye gidiverir.
  • هین مشو شارع در آن حرف رشد  ** که سخن زو مر سخن را می‌کشد 
  • Ağzını açtın mı artık söz, senin elinde değildir. Sâf sözün ardından bulanık söz de akar. 1600
  • نیست در ضبطت چو بگشادی دهان  ** از پی صافی شود تیره روان 
  • Fakat Allah vahyinin yolunda mâsum olanın sözleri, tamımı ile sâftır, onun için böyle dam ağzını açar, söze başlarsa caizdir.
  • آنک معصوم ره وحی خداست  ** چون همه صافست بگشاید رواست 
  • Çünkü peygamber, kendi heva ve hevesinden söz söylemez. Allah mâsumundan heva ve heves doğar mı hiç?
  • زانک ما ینطق رسول بالهوی  ** کی هوا زاید ز معصوم خدا 
  • Hal sahibi ol da söz söyle; bu suretle de benim gibi söze düşkün olma!
  • خویشتن را ساز منطیقی ز حال  ** تا نگردی هم‌چو من سخره‌ی مقال 
  • Sofinin, kadıdan sorusu
  • سال کردن آن صوفی قاضی را 
  • Sofi dedi ki: Mademki altın, bir madendendir. Neden bunda fayda var, onda zarar?
  • گفت صوفی چون ز یک کانست زر  ** این چرا نفعست و آن دیگر ضرر 
  • Hepsi bir elden geldiği halde neden bunun aklı başında, öbürü sarhoş? 1605
  • چونک جمله از یکی دست آمدست  ** این چرا هوشیار و آن مست آمدست 
  • Bu ırmaklar, hep bir denizden akıyor da neden bu tatlı, öbürü ağza zehir gibi gelmede.
  • چون ز یک دریاست این جوها روان  ** این چرا نوش است و آن زهر دهان 
  • Bütün nurlar, ebedîlik güneşindedir de doğru sabahla, yalancı aydınlık nasıl meydana geliyor?
  • چون همه انوار از شمس بقاست  ** صبح صادق صبح کاذب از چه خاست 
  • Bakanın gözüne çekilen sürme, aynı sürme. Doğru görüşle şaşı görüş nereden çıkıyor?
  • چون ز یک سرمه‌ست ناظر را کحل  ** از چه آمد راست‌بینی و حول 
  • Para basılan yerin sahibi Allah iken nasıl oluyor da paraların bir kısmı iyi basılıyor, bir kısmı fena?
  • چونک دار الضرب را سلطان خداست  ** نقد را چون ضرب خوب و نارواست 
  • Allah, yola “benim yolum” dedikten sonra neden bu ahde vefa etmede, öbürü yol kesmede. 1610
  • چون خدا فرمود ره را راه من  ** این خفیر از چیست و آن یک راه‌زن 
  • Mademki hür kişiyle şaşkın kişi, bir karından doğmada, “Çocuk, babanın sırrıdır” sözü nasıl doğru oluyor?
  • از یک اشکم چون رسد حر و سفیه  ** چون یقین شد الولد سر ابیه 
  • Binlerce suretle görünen birliği kim görmüştür? Daimî olarak duran bir varlıktan nasıl oluyor da yüz binlerce hareket meydana geliyor?
  • وحدتی که دید با چندین هزار  ** صد هزاران جنبش از عین قرار 
  • Kadının sofiye cevabı
  • جواب گفتن آن قاضی صوفی را 
  • Kadı dedi ki: Ey sofi, şaşırma. Bunu bir örnekle anlatacağım dinle!
  • گفت قاضی صوفیا خیره مشو  ** یک مثالی در بیان این شنو 
  • Âşıkların kararsızlığı da sevgilinin karar ve sebatından ileri gelir.
  • هم‌چنانک بی‌قراری عاشقان  ** حاصل آمد از قرار دلستان 
  • O dağ gibi nazlanıp durur, âşıklar da yapraklar gibi titrerler. 1615
  • او چو که در ناز ثابت آمده  ** عاشقان چون برگها لرزان شده 
  • Onun gülüşü ağlamalar koparır, yüzünün suyu yüz sularını yerlere döker.
  • خنده‌ی او گریه‌ها انگیخته  ** آب رویش آب روها ریخته 
  • Bütün bu keyfiyetler, köpük gibi denizin üstünde oynar durur.
  • این همه چون و چگونه چون زبد  ** بر سر دریای بی‌چون می‌طپد