- Yeniden yeniye gelen temmuz ayında buzun, her an kış hikâyelerini söylemesi gibi.
- همچو یخ کاندر تموز مستجد ** هر دم افسانهی زمستان میکند
- Hani buz da, soğuk rüzgârları, zemheriyi, yaz günlerinde o güç zamanları söyler ya. 1820
- ذکر آن اریاح سرد و زمهریر ** اندر آن ازمان و ایام عسیر
- Kışın meyve ve Allah lûtfunun hikâyelerini anlatır.
- همچو آن میوه که در وقت شتا ** میکند افسانهی لطف خدا
- Güneşin gülümsediği zamanları, çimen gelinlerine dokunup eksiltmesini söyler.
- قصهی دور تبسمهای شمس ** وآن عروسان چمن را لمس و طمس
- İşte onun gibi senden de hal gitti, cüzün o halin armağanı olarak kaldı. Ya ona sor, yahut da hatırla.
- حال رفت و ماند جزوت یادگار ** یا ازو واپرس یا خود یاد آر
- Gama giriftar oldun mu çeviksen derhal sıçrar, o ümitsizlik deminden kurtulursun.
- چون فرو گیرد غمت گر چستیی ** زان دم نومید کن وا جستیی
- Ona, ey hali, nimetleri o yüceliği inkâr eden gam, dersin... 1825
- گفتییش ای غصهی منکر به حال ** راتبهی انعامها را زان کمال
- Her dem baharda, neşede değilsin de gül yığınına benzeyen bedenin, neyin ambarı ya?
- گر بهر دم نت بهار و خرمیست ** همچو چاش گل تنت انبار چیست
- Gül yığını bedenin, düşüncen de gül suyu gibi. Gül suyu, gülü inkâr ediyor ha. Şaşılacak şey bu işte!
- چاش گل تن فکر تو همچون گلاب ** منکر گل شد گلاب اینت عجاب
- Nimetleri inkâr eden maymun huylulardan saman bile esirgenir. Fakat peygamber huylu kişilere güneş ve bulut, saçı olarak saçılır.
- از کپیخویان کفران که دریغ ** بر نبیخویان نثار مهر و میغ
- O küfür inadı, maymun âdetidir. Şu hamd-ü şükürse Peygamberin yoludur.
- آن لجاج کفر قانون کپیست ** وآن سپاس و شکر منهاج نبیست
- Perdelerin yırtılması, maymun huylulara neler etti? Peygambere benzeyenlerse ibadetleri, ne faydalar verdi! 1830
- با کپیخویان تهتکها چه کرد ** با نبیرویان تنسکها چه کرد
- Mamur yerlerde kuduz köpekler vardır. Yücelik ve nur definesi, yıkık yerlerdedir.
- در عمارتها سگانند و عقور ** در خرابیهاست گنج عز و نور
- Şu doğma, ayın tutulmasında olmasaydı bunca filozof, yolu kaybeder miydi hiç?
- گر نبودی این بزوغ اندر خسوف ** گم نکردی راه چندین فیلسوف
- Akıllı fikirli kişiler, bu yol yitirme yüzünden burunlarının üstünde ahmaklık dağını gördüler!
- زیرکان و عاقلان از گمرهی ** دیده بر خرطوم داغ ابلهی
- Kazanmadan rızık dileyen yoksul hikâyesi
- باقی قصهی فقیر روزیطلب بیواسطهی کسب
- Çaresiz bir müflis, derde düşmüştü. Hiçbir şeyi yoktu, binlerce zehir yutmuştu.
- آن یکی بیچارهی مفلس ز درد ** که ز بیچیزی هزاران زهر خورد
- Namazlarda, dualarda yalvarmakta, ey Allahm, ey kurdu kuşu koruyan! 1835
- لابه کردی در نماز و در دعا ** کای خداوند و نگهبان رعا
- Sen, beni yorulmadan, çalışıp çabalamadan yarattın. Şu âlemde rızkımı da benim kazancım olmadan ver.
- بی ز جهدی آفریدی مر مرا ** بی فن من روزیم ده زین سرا
- Başımda gizli olan beş inci verdin. Beş duygu daha ihsan ettin ki onlar da gizli.
- پنج گوهر دادیم در درج سر ** پنج حس دیگری هم مستتر
- Bu ihsanların sayıya sığmaz. Ben utanıyorum, anlatmadan âcizim.
- لا یعد این داد و لا یحصی ز تو ** من کلیلم از بیانش شرمرو
- Beni yaratan yalnız sensin. Rızkımı da sen düzene koy demekteydi.
- چونک در خلاقیم تنها توی ** کار رزاقیم تو کن مستوی
- Yıllarca bu duada bulundu. Nihayet ağlayıp yalvarışı tesir etti. 1840
- سالها زو این دعا بسیار شد ** عاقبت زاری او بر کار شد
- Hani çalışmadan, yorulmadan helâl bir rızk isteyen adam vardı ya, onun gibi.
- همچو آن شخصی که روزی حلال ** از خدا میخواست بیکسب و کلال
- Nihayet Allah adaletine sahip Davut Peygamber zamanında bir öküz, onu kutluluğa ulaştırmıştı.
- گاو آوردش سعادت عاقبت ** عهد داود لدنی معدلت
- Bu adamda yüzünü yerlere sürdü, yalvarıp sızladı, nihayet meydandan icabet topunu çeldi.
- این متیم نیز زاریها نمود ** هم ز میدان اجابت گو ربود